ALGI, ALGI NEDİR

Algı kelimesinin arapça karşılığı olan idrâk, "ulaşmak, yetişmek, künhüne vakıf olmak" gİ-bi anlamlar taşır ve bir etkiye maruz kalma ve ona uyum sağlayarak karşı harekette bulunma olgusunu dile getirir. Benliğin bilinç aracılığıy­la kendi durumu ve eylemleri hakkında elde ettiği bilgiye iç algı (derunî idrak) denir. Şim­diye ait duyumlarını düzenleyen, hayaller ve anılarla onları yorumlayan ve tamamlayan ey­leme de algı denir.

Böylece algı, bir şeyin hakikatine ulaşmak, doğru olan yanlarını ele geçirmek, nesneyi tüm yetkinliğİyle kuşatmak ve eşya ile doğru­dan ilgi kurmak anlamlarını içerir. Bu açıdan algı, "bilgi" (İlm) ile eşanlamlı bir kelime ola­rak Cürcanî'nİn anlatımıyla; "eşyanın akılda meydana gelen sureti (idesi, düşüncesi)dir."

Algı, içve dış algı olarak ikiye ayrılır:

a) İç al­gı: Manevi dünyaya, yani ruhsal eylem ve du­rumlara yönelen ve onlarla ilişkili olan algıdır;

b) Dış algı: Dış dünyadaki nesnelere yönclip onlarla ilişkili olan algıdır.

Bu ayrımın dışında İç ve dış algıdan başka üçüncü olarak "özalgı" yani iç ve dış algı biçi­mi arasında bulunan ve bedenimizle İlgili olan algıdan söz edilmektedir. Bîr de "edinilmiş al­gılar" (görmekle bir yüzeyin pürüzlü veya düz oluşunu seçmemiz), "tabi algılar" (renk ayrımı­nı seçmemizde olduğu gibi) şeklinde ayrım vardır.

Algı kelimesi üzerinde önemle duran İslâm düşünürleri, kelimenin "eşyanın akılda meydana gelen sureti" anlamından yola çıkarak, tüm soyutlama aşamaları için birer algı aşaması ka­bul etmişlerdir. Buna göre dört de algı (idrak) vardır:

a) Duyu idraki: Eşyaya ait Özelliklerin duyu organları aracılığıyla alınarak nitelik, ni­celik, yer ve durum gibi kategoriler hakkında bilgi sahibi olunmasıdır;

b) Hayal idraki: Eşya­yı, yine duyu İdrakindeki özellikleriyle, fakat bu kez ortada eşya olmadan, onun gözden uzak olarak hayal edilmesi ve hatırlanışıyla id­rak edilmesidir;

c) Vehim idraki: Duyulara iliş­kin tikel (cüz'î) anlamların idrakidir;

d) Akil idrâki: Duyumlanmış şeylerdeki (mahsusat'da-ki) tikel veya tümel bütün soyut anlamlan id­rak etmektir.

Bazan algılama gücü, bazan algılama eylemi ve bazan da bu algının sonucu olarak meyda­na gelen bilgi anlamlarında kullanılan algı, ge­nel olarak bir fiilden etkilenmek ve ona karşı gerekli biçimde tepkide bulunmaktır. Yalnız burada algı İle duyumu birbirine karıştırma­mak gerekir. Çünkü duyum, eşyadan beğen­me, beğenmeme, önem veya önemsizlik gibi bir takım etkiler almadır. Duyum'un derecesi az veya çok şiddetli olmasıyla ölçülür. Algı ise hemen her zaman duyuma gereksinim duydu­ğu halde, aynı zamanda duyumsal etkileri kav­ramayı sağlayan faaliyetlerin tümü olarak ta­nımlanır. Algının derecesi, kavranan şeyin az veya çok açık olmasıyla ölçülür. Öyleyse du­yum, duyu objelerinin duyusal uyarımlar aracı­lığıyla alınmasını, mesela bir ağacın gözle gö­rülmesini, bir sesin kulakla işitilmesini ve bir kokunun burunla koklanmasını gösterirken, algı duyumu meydana getiren bu şeyleri bilme­yi gösterir. Bu yüzden duyum ile algı birbirin­den bağımsız iki olay olmayıp, aynı olayın iki ayrı görünüşüdür. Bu olay birinci görünüşüyle bütün aklî potansiyelin, ikinci görünüşüyle de bütün duyarlılığın (hassasiyetin) aslıdır.

Algı halen meydana getirdiği, hatırlattığı ya da telkin ettiği duyumlar yoluyla nesnelerin bi­linmesi veya gerçek bir nesnenin zihnimizdeki tasarımıdır. Algı bu bakımdan duyumlara katı­lan bütün zihni yapıyı, hayallerin bütün çağrışı­mını ve birikimini kapsar. Ancak algının anla­mak (fehmetmek) ile aynı şey olduğu düşünülmemelidir. Çünkü anlamak aklın eylemidir. Bu bakımdan akıl, başlangıçları duyar veya al­gılar değil, anlar denilmelidir.

Algının çağdaş felsefede yalnız başına kulla­nımı durumunda dış algı sözkonusu edilmek­tedir. Duyu organlarımız beynimiz üzerinde iz­lenim bıraktığı anda, nesnenin veya somut olayların hazırlanmasını gösterir. Dolayısıyla biz ancak kendi duyumlarımızı aracısız algıla­rız. Algılarımız belli bir anlam kazanmış, böy­lece öznelleştirildiği gibi, objektifieştirilmiş duyumlardır. Acı duyumunun öznel, renk du­yumunun objektif kılındığı gibi. Duyumlarımı­zın objektifleştirilmesi, benliğimizin dışında bir somut nesneyi kuşatmak, kavramak algısı­nı meydana getirir. Bu algı bizim tabii güdü­mündür. Bu bakımdan kamuoyu, sağduyunun (sens commun), algıda ruhun kendinden dı-şarda bir olay konusunda araçsız, aynı zaman­da gerçek bir bilince sahip olduğuna inanır. Nitekim Hamilton, Schopenhauer, Spencer, Bergson sağduyunun görüşünü meşru göster­mek isterler ki, bunların anlayışına "algıcılık" da denilir. Ancak bunun karşısında olan, yani duyumlarımız aracısız olarak algılanandır, an­layışı daha gerçekçi gözükmektedir.

Özetle dış algı hayaller ve anıların tamam­lanmış, kendi içinde bütünleşmiş duyumların tümüdür. Zihin tarafından nesnenin aracısız elde edilmesi değildir.

Yüksel KANAR

ALLAH: bkz.Tanıı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder