biyoloji konu anlatımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
biyoloji konu anlatımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

CANLILARIN ÇEŞİTLİLİĞİ VE SINIFLANDIRILMASI


Doğadaki canlıların özelliklerine,yaşayışlarına ve akrabalık derecelerine ğöre gruplandırılmasına sınıflandırma denir.Sınıflandırmanın amacı;canlıları belirli bir sisteme oturtmak ve doğayı daha kolay öğrenilebilir hale getirmektir.
Bu şekilde canlıların dış ğörünüşlerine ve yaşadığı yere bakılarak yapılan sınıflandırmaya yapay(ampirik) sınıflandırma denir.Bilimsel değildir.
Tabi sınıflandırma(filogenetik) canlıların yapısal benzerliğine,akrabalık derecesine ve evrim basamaklarına ğöre yapılır.
Homolog organlar:Kökenleri aynı görevleri farklı olan organlardır.İnsanın kolu ,balinanın yüzgeci vb.Eğer iki canlı arasında homolog yapılar çok ise bu iki canlı yakın akraba olabilir.Analog yapılar çok ise bu iki canlı birbirine uzak akrabalardır.
Analog organlar:Kökenleri farklı,görevleri aynı olan organlardır.Sinegin kanadı ile yarasanın kanadı gibi.
Sınıflandırmada temel birim türdür.TÜR:Ortak bir atadan gelen,yapı ve görev bakımından benzer özelliklere sahip,doğada yalnız kendi aralarında serbestçe üreyebilen ve verimli(kısır olmayan) yavrular oluşturan bireyler toplulugudur.
A.İkili adlandırma:Birinci kelime türün bağlı olduğu cins adıdır ve büyük harfle başlar,ikinci kelime ise tanımlayıcı ad olarak kullanılır ve küçük harfle başlar.Her ikisi birden tür adı olarak gecer.
B.Sınıflandırmanın birimleri:
Alemden türe inildikçe canlılarda ortak özellik artar,birey sayısı ve farklı özellikler azalır.Türden aleme doğru gidildikçe ise ortak özelliği azalır,birey sayısı ve farklı özellikler artar.
Tür(species) Cins(genus) Aile(familya) Takım(ordu)
Sınıf(classis) Şube(filum) Alem(regnum)

Sınıflandırmada dikkat edilen hususlar= Hücre tipi sayısı ve organeller, morfolojik yapılar,üreme ve beslenme şekli,simetri şekilleri,embriyo tabakalarının sayıları,vüçüt boşlugu tipleri,vücut bölmelerinin segmentli oluşu,bulundukları ortam ve organizasyon düzeyindeki farklılıklardır.
CANLILAR ALEMİ
Canlılar hücre yapılarına göre ikiye ayrılır.
1-)Prokaryotikler :Çekirdek zarı ve zarlı organelleri olmayan hücresel yapıya sahiptirler.Bu canlılar Monera alemi olarak adlandırılır.
2-)Ökaryotikler : Zarlı organel ve çekirdeğe sahip olan canlılardır.


PROKARYOTLAR
A-)Mavi-yeşil algler: Çekirdek ve kloroplast gibi organelleri yoktur. Klorofil pigmenti stoplazmaya dağılmıştır.Bu yüzden yeşildirler. Sitoplazmaların da fikosiyanin renk maddesi olduğundan dolayı bazıları mavi renktedir.Hücre duvarları(çeperleri) selüloz içeriklidir.Mantarlar ile birlikte likenleri oluştururlar.
B-)Bakteriler
ÖKARYOTİKLER
A-)Protista Alemi: Tek hücrelidirler,çekirdek yapıları ökaryotdur.Zarla çevrili organelleri vardır.Bitki ve hayvan özelliği gösterirler.Ör:Öglena kloroplast taşır bitki özelliği gösterir,hareket ederekde hayvan özelliği gösterir.
a-)Kamçılılar b-)Amipler c-)Silliler d-)Sporlular
e-)Cıvık mantarlar Stoplazmaları çok çekirdege sahiptir.
Koloni meydana getirirler.Glikojen depo ederler.
Hücreleri amipsi şekilde ve çepersizdirler.
B-)Fungi Alemi(Gerçek mantarlar):Tamamı hetetrofdur.Çogunlukla çok hücrelidirler.Ökaryotik canlılardır.Hücre duvarı vardır.Bu duvar selolüz ve kitinden oluşturulur.Nişasta depo etmezler.Bunun yerine yağ ve glikojen depo ederler.Saprofit ve prazit olarak beslenenleri vardır.iletim demetleri yoktur.Ör:ağaç mantarı,maya mantarı,Şapkalı mantar.
C-)Bitkiler Alemi:
Kapalı Tohumlu
a-)Tek çenekli (monokotiledon) bitkiler:
-Tohum içerisinde embriyoda bir çenek (kotiledon)bulunan bitkilerdir.
-Çoğu tek yıllık otsu bitkilerdir.Yaprak parelel damarlıdır.
-Gövdede kambiyum yoktur.Kapalı iletim demetine sahiptir.
-Ksilem ve floem gövdede dagınık dizilmiştir.Ör:Mısır,buğday,palmiye
(Çenek;tohumda yer alan bitki embriyosundaki yaprak taslaklarıdır.)

b-)Çift çenekli bitkiler(Dikotiledon )
-Tohum içerisinde iki çenek vardır.
-Çogu çok yıllık(odunsu)bitkilerdir.Yaprakları ağsı damarlıdır.
-Gövdede kambiyum vardır.Açık iletim demetine sahiptir.Demetler düzenli dizilmiştir.Ör:fasulye,elma ayçiçeği,kiraz,nohut,domates

Tohumsuz (Çiçeksiz) Bitkiler:
Tohumsuzlarda kök,yaprak,ğövde tam olarak gelişmemiştir.Çicek ve tohum oluşturamazlar.Üremeleri sporla veya metagenez(döl almaşı) ile olur.
Damarsız Bitkiler:İletim demeti olmayan bitkilerdir.Kökleri yoktur.Ör:Su yosunu , kara yosunu ,likenlerdir.
Damarlı bitkiler: İletim demetleri vardır.Ör:Eğrelti otları,At kuyrukları,Kibrit otları.
Açıklama:Kısa gün bitkisi ; Kısa ışık periyotların da çiçeklenen bitkilerdir. (Tütün,pıtrak,soya fasulyesi).Uzun gün bitkisi; Uzun ışık periyotlarında çiçeklenen bitkilerdir.(Bamya , ıspanak)Nötr bitki; Bu tip bitkilerin çiçeklenmeleri fotoperiyot uzunluklarına duyarlı bir bağlılık göstermezler.(Mısır domates,kırmızı biber)

D-)Hayvanlar Alemi:

Omurgasızların özellikleri Omurgalıların özellikleri
1-Sinir şeridi karındadır 1-Sinir şeridi sırtdadır.
2-Açık kan dolaşımı var(Halkalı Solucanlar hariç) 2-Kapalı kan dolaşımı var.
3-Embriyoda Notokord yok 3-Embriyoda Notokord var.(Notokord daha sonra omurgayı oluşturur)
4-Genellikle dış iskelet var. 4-İç iskelet var.
5-Bilateral ve radyal simetri var 5-Bilateral simetri var.
6-Embriyoda solungaç yarığı yok 6-Embriyoda solungaç yarığı var.

Radyal simetri:Merkezden gecen düzlemler vücudu iki eşit parçaya böler.Örnek:Sölenterlerde ve derisidikenlilerde görülür.
Bilateral simetri : Ortadan ve boydan boya gecen düzlem vücudu iki eşit parçaya böler.Örnek.İnsanda görülür.
Not:Vücut sıçaklıgı çevre sıçaklıgına göre değişen canlılara Soguk kanlı canlılar denir.(Degişken ısılı).Omurgasızlar,balıklar,kurbagalar ve sürüngenler soğuk kanlıdır.
Vücud sıcaklıgı çevre sıcaklıgına göre değişmeyen canlılara Sıçak kanlı canlılar denir.Kuşlar ve memeliler sıcak kanlıdır(Sabit ısılı).


OMURGASIZ HAYVANLAR
1.Süngerler:
Hayvanların en basit yapılı olanlarıdır.Gercek olarak doku,organ ve sistemleri yoktur.Fakat hücreleri arasında iş bölümü vardır.Eşeysiz ve eşeyli üreme görülür.
2.Sölenterler:
Vücutlarında tek açıklık bulunur.Bu açıklık hem ağız hemde anüs görevi yapar.İlk defa sinir ağı şeklinde sinir sistemi gelişmiştir.Süngerler gibi sadece iki embriyo tabakasından oluşurlar.(Ektoderm-Endoderm).Eşeysiz veya eşeyli olarak ürerler.Ör:Deniz anası ,mercan,hidra.
3.Yassı solucanlar:
Vücutlarında tek acıklık bulunur.Sindirim sistemleri tam olarak gelişmemiştir.Çoğu parazit olarak yaşar.Bu canlılarda ilk kez baş gangliyonu gelişmiştir.Ör:Planarya,tenya,karaçiger kelebeği.
4.Yuvarlak solucanlar:
Sindirim sistemlerinde ağız ve anüs olmak üzere iki ayrı açıklıkları vardır.Bir kısmı sularda ve topraklarda serbest olarak yaşarlar.Bir kısmı ise hayvanlarda ve bitkilerde parazit olarak yaşarlar.Ör:Bağırsak solucanı,kanlı kurt,ascaris.
5.Halkalı solucanlar:
Kapalı dolaşım sistemine sahiptirler.Sindirim kanalı özel bölmelere ayrılmıştır.Deri solunumu yaparlar(Alınan O2 deriden kılcallara geçer).Rejenarasyon yetenekleri fazladır.Bölünerek çoğalabilirler.Ör:Toprak solucanı,sülük.
6.Yumuşakçalar:Bir kısmında açık,bir kısmında ise kapalı kan dolaşımı görülür.Vücut yüzeyi,solungaç veya akciğer solunumu yaparlar.Karın bölgesinde kaslı ayakları bulunur,ayaklar hareketi sağlar.Bazılarında kabuk bulunur(Ör:Midye ,istiridye.). Ör:Ahtapot, salyangoz, midye ,istiridye, mürekkep balığı,sümüklü böcek.


7.Eklembacaklılar:
Protein,yağ ve CACO3’ten oluşan dış iskeletleri vardır.Zaman zaman iskeletlerini değiştirirler.Açık kan dolaşımına sahiptirler. Mlpighi tüpleri ile boşaltım yaparlar.Eşeyli olarak ürerler.canlılar içerisinde en fazla türe sahip gruptur.Dört grupta incelenirler:
a)Kabuklular:Tatlı sularda ve denizlerde yaşarlar.Solungaç solunumu yaparlar.ör: Yengeç, karides, istakoz,dafnia(su piresi).
b)Aracnidler: Ör:Örümcek,akrep,kene
c)Çok ayaklılar: Ör: Çıyan ve kırk ayak.
d)Böçekler: Ör:Üç çift bacağa,iki çift kanada sahiptirler.Açık dolaşım sistemine sahiptirler.Trake solunumu yaparlar.Malpighi tüpleri ile boşaltım yaparlar.Boşaltım ürünü olarak ürik asit ataralar.Eşeyli olarak ürerler.Başkalaşım (metamorfoz) görülür.Ör:Karınca,arı,çekirge,bit,pire,kelebek,sinek.
Döllenmiş yumurta Larva Pupa(Evçik) Ergin birey

8.Derisi dikenliler:
Tamamı denizlerde yaşar.Deri veya solungaç solunumu yaparlar.Bu canlılarda,su-damar(kanal) sistemi bulunur.Bu kanallar tüp ayaklara kadar uzanır.Tüp ayaklar hareket ve besin alınmasında etkilidir.Ör:Deniz kestanesi.deniz yıldızı,deniz hıyarı,deniz lalesi.

OMURGALI HAYVANLAR
Balıklar: Kurbağalar:
-Kalpleri iki ğözlüdür. –Başkalaşım gacirirler
-Soguk kanlı hayvanlardır. –Kalpleri üç odacıklıdır.
-Boşaltım artıkları Amonyaktır. (Larvada 2 odacık var)
-Dış döllenme ile çoğalırlar. –Soğuk kanlı canlılardır.
-Alyuvarları oval ve çekirdeklidir. –Dış döllenme ile çoğalma olur
-Derileri pulla kaplı. –Alyuvarları oval ve çekirdeklidir
-Kıkırdaklı balıklarda iç döllenme ğörülür. –Derilerinde mukus salgılayan
-Amnion örtüleri myoktur. bezler bulunur.
-Vücutlarında karışık kan dolaşır. –Pul(deride) bulunur.

Sürüngenler: Kuşlar:
-Kalpleri üç gözlüdür. – Kalpleri dört gözlüdür.
(Timsahlarda 4 gözlüdür) -Alyuvarları oval ve
-Alyuvarları oval ve çekirdeklidir. Çekirdeklidir.
-Vüçüt Sıçaklığı değişkendir. –Vücut ısıları sabitdir.
-Soğuk kanlı canlılardır -Derileri tüylerle kaplı
-Akçiğer ile solunumu yaparlar. Ve yağ bezleri bulunur
-Deride salgı bezi bulunmaz. –Artık maddeleri ürikasitdir
-Deri pullarla kaplıdır.
-Timsah,kertenkele,kablunbağa

Memelileri diğer canlılardan ayıran özellikler:
-Kalpleri 4 gözlüdür.
-Bütün memelilerde doğan yavrular süt ile beslenir.
-Ter ve yağ bezleri vardır.
-Vücutda kılların bulunması.
-Kulak kepçesi.
-Alyuvarın çekirdeksiz olması.
-Yavrularını dogurması.
-Yavrularını sütle beslemesi.
-Diafram kası bulundurma.
-Akçiğerlerin alveollü olması.

Memeliler 3‘e ayrılır:
A-)Gagalı memeliler:Gagalı kirpi(Platipus) ,yumurtlarlar.Yumurtadan çıkanlar sütle beslenir.
B-)Keseli memeli:Kanguru ,kesei ayı,kesede sütle beslenir.
C-)Plasentali(Göbek bağı) memeli:Yavrularını ana karnındaki plasenta ile beslerler.
Gagalı memelilerde bol vitellüslu yumurta ile vücut dışına atılan embriyo gelişimini vücut dışında tamamlayıp anneden süt emerek bir süre beslenir.Keselilerde ise yavrular keseye tırmanarak süt ile beslenir.Gagalı ve keseli memelilerde plasenta yoktur.

Devamını Oku

Lise 2 Biyoloji Konu Anlatımı ve Ders notları, Üreme ve gelişme

ÜREME VE GELİŞME

Tek bir bireyden çeşitli yollarla yeni yavruların oluşturulmasına eşeysiz üreme denir.
Oluşan bireyler birbirleriyle ve ana canlı ile aynı kalıtsal özellik taşır.Eşeysiz üremeyi sağlayan temel olay Mitoz bölünmedir. Eşeysiz üreme sonucu meydana gelen canlılar arasında görülen farklılıklar mutasyonlar ve modifikasyonlar sonucudur
Eşeysiz üreme şekilleri nelerdir :
1-) Bölünerek çoğalma nasıl olur :Bakterilerde,mavi yeşil alglerde ve bütün ökaryotik tek hücrelilerde (Protista) görülür.Bölünme mitoz veya amitoz ile gerçekleştirilir.Eninne veya boyuna gerçekleşir.En hızlı üreme biçimidir.Paremecium enine ,öglena boyuna bölünür.
2-) Tomurçuklanma : Maya mantarlarında(Bira mayalarında),Hidrada ve bazı çiçeksiz bitkilerde (ciğer otları) görülür.Ana canlıda oluşan bir çıkıntıdan yeni bir bireyin meydana ngelmesidir.

3-)Sporla üreme nedir : Tek hücrelilerden plazmodyumda ,mantarlarda ve çiçeksiz bitkilerin tamamında gerçekleşir.
Kara yosunları ve eğreltilerde sporlar,(2n) kromozumlu ana canlıdan mayoz ürünü olarak oluşurlar.Bu canlılardaki üreme hücrelerine Spor denir.
4-)Vejetatif Üreme nasıl meydana gelir : Ana canlıdan düzenli veya düzensiz olarak ayrılan parçalar eksik kısımlarını tamamlayarak yeni bireyler meydana getirirler.
a-)Rejenarasyon nedir : Eksik kısımların yenilenmesi anlamına gelir.Ayrıca kopan bir parçadan yeni bireylerde meydana gelebilir.
Planarya, Deniz yıldızı,Toprak solucanında görülür.(Kertenkelenin kopan kuyruğunun yenilenmesi,İnsanda dil ve karaciğer gibi organlar eksik kısımların çoğunu tamamlarlar.) Kuşlar ve memelilerde ançak yaralar kapanabilmektedir.
b-)Çelikle üreme : Çiçekli bitkilerin kopan ve eksilen dalları uygun ortam bulunca kök ve yaprak oluşturarak yeni bitkiyi meydana getirir.Kavak,söğüt,çekirdeksiz üzüm,soğanların(rizomlu) küçük kök’le üremesi ,çileklerin sürünücü gövde ile çoğalması.

EŞEYLİ ÜREME VE ÇEŞİTLERİ nelerdir

Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleştirilmesi ile yeni bir canlının oluşturulmasına Eşeyli üreme , üreme hücrelerine de gamet denir.
Eşeyli üremenin çeşitleri :
A-) İzogami nedir : Şekil ve yapı olarak aynı büyüklükteki gametlerin birleşmesi ile gerçekleşir.Hem erkek hem dişi bireyin gameti kamçılıdır.Gametler aynı bireyden veya farklı bireyden oluşabilir.
B-) Heterogami nedir : Şekil ve büyüklük bakımından farklı olan gametlerin birleşmesi ile meydana gelir.Yumurta ve spermin büyüklük farkı fazla değilse buna Anizogami ,yumurta vespermin büyüklük farkı çoksa buna Oogami denir.
Örnek : Memeliler.
C-)Konjugasyon nedir : Kalıtsal yapısı farklı iki hücrenin stoplazmi köprü ile kalıtsal madde alış verişidir.Konjugasyon düzenli bir eşeyli üreme biçimi değildir.Gerçek anlamda gamet oluşumu ve döllenme yoktur.Ançak paramecium ve su yosunlarında çekirdek birleşmesi ( Döllenme) ve mayoz gerçekleşir. Bakteriler ve bazı algler dede gözlenir.
D-) Metagenez (Döl almaşı ) :
Bazı canlıların hayat devrinde hem eşeyli hem de eşeysiz üreme beraber görülür.Buna metagenez denir.
Örnek : Plazmodyumda , deniz anasında , Çiçeksiz bitkilerin temel üreme şeklidir.
Plazmodyumun sporları sivrisinek ısırınca insana bulaşır.İnsanın kan hücrelerinde (Alyuvar) çoğalan sporlar alyuvarları patlatarak sıtmaya neden olur.Plazmodyumun eşeysiz üremesi insanda,eşeyli üremesi sineğin vücüdunda gerçekleşir.
E-)Hermafroditlik :
Omurgasız hayvanların büyük kısmında ve bitkilerin çoğunda bireyler hem dişi hem erkek organı bulundururlar,böyle hayvanlara hermafrodit ,böyle bitkilere erselik denir.
Sadece bazı bitkiler de ve yassı kurtlarda ( Tenyalar) bir birey kendi kendini dölleyerek tek başına üremeyi başarabilir.Toprak solucanı hermafroditdir ançak kendi kendini dölleyemez. hermafrodit türlerin çoğunda yabancı döllenme tercih edilir.Çünkü yabancı döllenme genetik açılımı sağlar.
F-) Pertanogenez :
Bal arılarında,eşek arılarında,karınca,bazı çekirge ve kelebeklerde görülür. Partenogenezin esası yumurtanın döllenme olmadan gelişerek tam teşekküllü yeni bir bireyin meydana gelmesidir. Erkek anların kalıtsal yapiları birbirinden farklıdır. Bunun nedeni erkek arıları oluşturan yumurtaların mayoz bölunmeyle oluşmasıdır.

ÇİÇEKSİZ BİTKİLERDE ÜREME nasıldır
Metagenez (Döl Değişimi): Bazı tek hücrelilerde (plazmodyum), bazı omurgasız hayvanlarda (deniz anası), mantarlarda bütün çiçeksiz bitkilerde görülür(eğrelti otları, karayosunlarında). Canlının hayat devrinde eşeyli ve eşeysiz üreme birbirini takip eder .Eşeyli üremenin arkasından eşeysiz üremenin gerçekleşmesidir.
A-)Karayosunlarında :
Kara yosunları ayrı eşeylidir.Yani her bitki erkek ve dişi organlardan sadece bir tanesin taşır.

B-)Eğreltilerde üreme :


ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE ÜREME

1.Polen oluşumu:Erkek organ başcığındaki polen keseleri içinde 2n kromozomlu polen ana hücrelerinden mayoz ile n kromozomlu 4 tane mikrospor çekirdeği oluşur. Bunların endomitoz geçirmesi ile n kromozomlu iki çekirdek taşıyan (generatif ve vejetatif çekirdek) yapı oluşur. Bu yapıya polen(çiçek tozu) denir. Polen çimlenirken vejetatif çekirdekten polen tüpü oluşur. Generatif çekirdekten sperm çekirdekleri oluşur. Her türün poleni kendine özgü bir şekle sahiptir.

2.Yumurta hücresi oluşumu:Dişi organ yumurtalığındaki tohum taslağı içinde 2n kromozomlu tohum taslağının ana hücresi mayoz geçirerek n kromozomlu 4 tana makrospor oluşturur. Makrosporların 3 tanesi erir, kalan 1 tanesinin çekirdeği arka arkaya 3 mitoz geçirerek 8 çekirdekli bir yapı olan EMBRİYO KESESİ ni meydana getirir. Bir kutuptaki 3 çekirdekten ortadaki yumurta çekirdeği gelişerek yumurta çekirdeği halini alır ve döllenmeye hazır durumdadır. Ortadaki 2 çekirdekte endospermi oluşturacak olan polar (kutup) çekirdeklerdir. Diğer çekirdeklerden 3 ü antipot, 2 si sinerjit adını alır ve kaybolur.


n(sperm) + n(yumurta) ® 2n(zigot)
n(sperm) + (n+n) (polar çekirdekler) ® 3n(besi doku)

Tohum ve meyve oluşumu : Her embriyo kesesinden bir tohum gelişir. Tohumun yapısındaki çeneklere kotiledon da denir. Çenekler emriyonun bir uzantısı olup, çimlenme sırasında embriyoyu besler. Bunlara çam yapraklarıda denir. Tohumlari minimum (bazal) metabolizma yaparak uzun süre canlı kalabilirler. Bu süreye uyku hali denir.
Tohumların Çimlenme Özelliklerini Koruma Süreleri: çimlenme özelliklerini koruma
* Tohum kabuğunun kalınlığı ve yapısına,
* Tohumdaki besin miktarına,
* Tohumdaki besinlerin çeşidine (yağ, nişasta, protein)
* Tohumun su konsantrasyonuna bağlıdır.

Yalnız yumurtalığın gelişmesinden meydana gelen meyveye gerçek meyve denir. Erik,Kayısı
Yumurtalığın yanında taç ve çanak yapraklar ile çiçek tablasının da yapıya katıldığı meyvelere yalancı meyve denir.İncir,Elma
Sadece yumurtalıktan oluşan meyvelere basit meyve denir.Kayısı,Erik
Yalnız bir yumurtalıktan meydana gelen meyveye basit meyve, birden fazla yumurtalıktan oluşmuş meyveye de bileşik meyve denir. Ahududu,Çilek
Çimlenme:Embriyonun topraktan su alarak ilk kök ve fotosentez yapabilecek ilk yaprakları oluşturmasına kadar geçen büyüme evresidir. Tohumun olgunlaşmasından çimlenmesine kadar geçen süreye UYKU HALİ denir. Uykudaki tohumlar canlıdır fakat metabolizmaları minimum seviyededir.
Çimlenme için yeterli H2O(Nem),sıcaklık, O2 ve enzimler gereklidir

Yüksek yapılı bitkilerde gelişme tohum içinde başlar. Çimlenme sırasında embriyoda hızlı mitoz bölünmeler gerçekleşir.
Mitoz bölünme sonucu embriyonik kök ve embriyonik gövde oluşur.
Embriyonik kök ve gövde gelişerek bitkiyi oluşturur.
Embriyo gelişmesi sırasında gerekli enerji oksijenli solunum yaparak karşılanır.
Gerekli besin endospem (besi doku) ve çeneklerden sağlanır.
Tohumdaki besin, bitki fotosentez yapmaya başlayıncaya kadar kullanılır.


Tohum çimlenirken,
• Fotosentez ve mayoz bölünme görülmez.
• Kuru ağırlık azalır, toplam ağırlık artar.
• CO2, ışık ve toprak gerekli değildir.

OMURGASIZ HAYVANLARDA ÜREME nasıl meydana gelir
• Süngerlerde özel bir üreme hücresi yoktur. Vücudun birçok yerindeki hücreler bölünerek gametleri meydana getirebilir.
• Sölenterlerden Hidra hermafrodittir. Tomurcuklanmayla eşeysiz ürediği gibi, yabancı döllenme yaparak eşeyli de üreyebilir.
• Parazit yassı kurtlar (tenyalar) kendi kendilerini dölleyerek çok hızlı üreyebilir.
• Toprak solucanları hermafrodit oldukları halde iki hayvan çiftleşerek birbirini döller.
• İstiridyelerde, bir bireyde bulunan erkek ve dişi organlar farklı zamanlarda olgunlaşarak yabancı döllenme yapar.
• Deniz anaları ve medüz döllerinde metagenezle (döl almaşı) üreme görülür.
• Eklem bacaklılar ve böceklerin tamamı ayrı eşeyli hayvanlardır. Bir kısmı partenogenezle ürer. Büyük çoğunluğu döllenmiş yumurtalarını dış ortama bırakır. Döllenme, çiftleşme sonucu vücut içinde olur.
Erkek Üreme Sistemi hakkında bilgi
• Testis ve kanallardan meydana gelir. Spermler testistlerde oluşturulur.
• Memeliler hariç, diğer bütün omurgalılarda spermler vücut dışına idrar ve dışkının da atıldı
ğı açıklıktan atılır. Bu açıklığa "kloak" denir.
• Memeliler hariç diğer omurgalılarda spermler son bağırsağa kadar wolf kanalı ile taşınır.
• Balık ve kurbağalarda wolf kanalı hem spermleri hem de idrarı taşır.
• Kuş ve sürüngenlerde idrar ayrı bir kanalla son bağırsağa getirilir.
• Memelilerde spermler ve idrar ayrı kanallarla üretraya kadar getirilir. Üretradan dışarıya aynı
açıklıktan atılır. Sindirim artıkları ise anüs'ten dışarı atılır.
• Memelilerde wolf kanalı yerine sadece spermleri taşıyan vas deferans (sperm kanalı) vardır.
Dişi Üreme Sistemi
• Yumurta ovaryumlarda oluşur. Memeliler hariç diğer omurgalılarda yumurta kirpikli huni ile
tutulur ve müller kanalı ile taşınır.
• Balık ve kurbağalarda müller kanalı sadece yumurtayı dış ortama taşır.
• Sürüngen ve kuşlarda müller kanalı, hem döllenmenin hem de yumurta akı ve kabuğunun
oluştuğu yerdir.
• Memeliler hariç diğer omurgalılarda yumurta dış ortama sindirim ve boşaltım artıklarının
atıldığı delikten (kloak) dışarıya atılır.
• Müller kanalı hiçbir omurgalı grubunda idrar taşımaz.
• Memelilerde yumurtanın taşındığı kanala fallop tüpü denir.
• Memelilerde yumurta, idrar ve sindirim artıkları ayrı ayrı açıklıklardan dışarı atılır.

OMURGALI HAYVANLARDA ÜREME nasıldır
1-)Yumurta ile çoğalan omurgalılar :
Balıklar,kurbağlar,kuşlar,sürüngenler ve gagalı memeliler (orniterinchus, platipus) yumurtlayarak çoğalırlar.
Kuş sürüngen ve gagalı memelilerde döllenme ana canlının vucudunda gerçekleşir,döllenmiş yumurta dış ortama bırakılır.Yavru gelişimini yumurta kabuğ içerisinde dış ortamda tamamlar.
Dış döllenme yapanlarda amniyon zar ve sıvısı yoktur.Alantoyis(Boşaltım organı) kese memelilerde artıklar anne vucudu ile atıldığından balık ve kurbağalar dada suya verildiği için körelmiştir.Koryon memelilerde göbek bağı ve plesanta oluşumuna katılır.
Amnion sıvısı,zarı,koryon zarı ve allantoyis karasal adaptasyondur.Sürüngen,kuş,memeli embriyolarında gözlenir.Balık ve kurbağa yumurtalarında bulunmaz.Gametlerin oluşmasına gametogenez denir.Eşey organlarına gonod denir.Bütün canlıların gametleri mutlaka haploid (monoploid) kromozumludur.
a-)Sperm oluşumu (Spermatogenez) :
Erkek üreme organlarının mayozla bölünmesi ile oluşurlar. Hareketlidirler .Stoplazmaları çok azdır.
b-)Yumurta oluşumu (Oogenez) :
Dişi üreme hücresine yumurta denir.Bir yumurta ana hücresinden bir yumurta oluşur.Diğer 3 hücre küçük olup döllenme özelliğine sahip değildir,bunlara kutup hücreleri denir.Parçalanarak atılırlar.Oluşmalarının nedeni yumurtanın kromozom sayısını yarıya indirmektir.

Gagalı memeliler : Yumurta ana vücütda bir süre geliştikden sonra dışarı atılır ve bol vitellusludur.Gelişmeyi vücud dışında tamamlayıp anneden süt emerek beslenir.
Örnek : Platipus
Keseli memeliler : Yumurtaları çok az vitellus taşır.Bu sebeple yavrular tam gelişmemiş doğarlar.Yavru keselerle korunur ve bu keselerdeki sütle beslenirler.Örnek :Kanguru
Plasentalı memeliler :
Beslenme ve gaz alış verişi plasenta aracılığı ile ana tarafından sağlanır.Yumurtalarında vitelus yoktur.Doğumdan sonra anne sütü ile beslenir.
2-)Doğurarak çoğalan Omurgalılar :
Plasenta denen ve yavruların bakımı ve korunmasını en iyi şekilde sağlayan yapı gelişmiştir.Plasentalı ve keseli memeliler doğurarak çoğalır.Plasentalı memelilerde (Yarasa,inek,kedi,fare ,koyun) yavru gelişimi ana canlının vücudunda tamamlanır.Besinlerini anneden plasenta yolu ile alırken artık ürünlerinide aynı yolla anneye verir.
Keseli memelilerde (Kanguru,keseli ayı ) yavru tam gelişmemiş olarak doğar.Gelişimini ana canlının kesesi içerisinde tamamlar.

Canlılarda döllenme şekilleri nelerdir :
Dış Döllenme :
Balık kurbağa gibi suda yaşayan canlıların çoğunda görülür.Sperm ve yumurta organizma dışında suda birleşir.O2 difüzyonla sudan sağlanır.CO2 ve sindirim artıkları suya verilir.Marina balığı 6 milyon ,alabalıkta 17000 yumurta bırakır.
NOT : Köpek balıkları,kertenkeleler,böçeklerin bazıları,bazı yılanlarda,akvaryum balıklarında yumurtalar döllendikten sonra dişinin üreme borusunda kalır.Embriyo burada yumurta içerisinde depolanan besini kullanarak gelişir.Bu durumda ana vücudu embriyoya besin sağlamaz.Yanlız koruyuculuk görevi yapar.Yavru gelişirse ana vücudundan ayrılır.
İç döllenme :
Karada yaşayan böcek,sürüngen,kuş ve memelilerde görülür.Döllenme şansı çok olduğundan yumurta sayısı azdır.Sperm,yumurta hücresi ile dişinin vücudu içinde yumurta kanalında (Ovidükt,Fallopi tüpü) birleşir.

Besin durumuna göre yumurta tipleri :
Çok besinli (Balık,sürüngen ,kuş) yumurta tipidir.Az besinli böcek kurbağa yumurtaları(Metamorfuz) başkalaşım görülür.
İç döllenmeyle dış döllenmenin başlıca farkları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
* Dış döllenmede gametlerin birbirlerine ulaşmaları zor olduğu hâlde, iç döllenmede gametler birbirlerine kolayca ulaşabilir.
* Dış döllenme yapacak gametler ve oluşan zigot, sudaki hayvanlar tarafından yenilebilir, dış çevrenin olumsuz etkilerinden kolayca etkilenir. Oysa iç döllenmede, gametleri ve zigotu olumsuz yönde etkileyecek etken söz konusu değildir.
* Dış döllenmenin gerçekleşebilmesi için çok sayıda dişi ve erkek gamet gerekir. Buna karşın iç döllenme için az sayıda dişi gamet yeterli olabilir.

Erkekde üreme sistemi nasıldır :
a) Testisler
b) Sperm kanalları (vas deferens)
c) Yardımcı bezler (seminal,cowper,prostad bezleri) ‘inden meydana gelir.

Mayoz bölünme ile spermlerin oluşturduğu yer seminifer tüpçükleridir.Seminifer tüpçüklerinde meydana gelen spermlerin döllenme ve hareket yetenekleri yoktur.Epididimis denilen özel kanala aktarılarak döllenme ve hareket yeteneği kazanır.Spermlerin üretrada ve vas deferense hareketini sağlayan ve spermleri koruyan Seminal sıvıdır.Bu sıvı prostad,seminal ve cowper bezlerinden salğılanır.
Hipofiz bezinde salgılanan FSH ve LH hormonları testislerin çalışmasını düzenler.FSH etkisi ile seminifer tüpçükler gelişir ve mayoz bölünme sağlanır.
Testislerden testosteron (Androjen) hormonu salgılanmasını uyarır.Testesteron spermleri olgunlaştırır ve erkekliğe ait sekonder ( ikinçil) eşey karekterlerin(sakal,bıyık,kalın ses) ortaya çıkmasını sağlar.

İnsanda dişi üreme sistemi nasıldır :
Dişi üreme sistemi ovaryumlar,yumurta kanalı uterus(Rahimden) meydana gelir.Ovaryum 2 tanedir.Ovaryum içerisinde yumurtanın oluşturulduğu çok sayıda küçük keseçikler vardır.Bunlara folikül denir.
Folikül de olgunlaştırılan yumurta kirpikli huni tarafından tutularak Fallopi Tüpü (Yumurta kanalına) alınır.Buradan uterusa gelir.Döllenme olmuş ise uterusa yapışarak gelişir.Dişi memelilerde üreme hücreleri idrar ve sindirim artıkları ayrı ayrı kanallardan dışarı atılır.Dişilerde ovaryum ve uterustaki gelişme ve değişmeler yumurta döllenmez ise periyodik olarak tekrarlanır.Buna Menstrüasyon (Adet) devri denir.
Folikül evresi ile yumurtalar olgunlaşır.Daha sonra folikülün yırtılması ile olgunlaşan yumurta ovaryumdan atılır.Buna Ovulasyon denir.Karın boşluğuna atılan yumurta kirpikli huni sayesinde yumurta kanalına gecer.Yırtılan folikülün hücreleri yağ damlaçıkları ile dolarak renkli bir yapı kazanır.Bu yapıya sarı cisim(Korpus luteum) denir.Bu sarı hücreler bol miktarda progesteron ve az miktarda östrojen salgılarlar.Progesteronunda etkisiyle uterus iç çeperinin gelişmesi hızlanıp embriyoyu tutarak yapı kazanır.Uterusa gelen embriyo yumuşak dokuya tutunarak gelişir.Bu tutunmayı Progesteron sağlar.

Üremenin hormonlar ile kontrolü
FSH (Folikül uyarıcı hormon) : Yumurtalıklarda folikülün gelişmesini sağlar.Gelişen folikül ostrojen salgılar.Östrojen artınca FSH salgısı azalır.
LH ( Lüteinleştirici hormon) : Folikülün yırtılarak yumurtanın atılmasını sağlar( ovulasyon).Ayrıca folikülden kospus luteum oluşumunu sağlar.
LTH (Prolaktin) :Korpus luteumun devamını sağlar.Böylece fazlaca progesteron ,az miktarda ostrojen salgısı devam eder.Annelik duygusu ve süt salgılanmasını kontrol eder.
Östrojen : Ovaryumdaki folikülden ve çok az miktarda korpus luteumdan salgılanır.Uterus iç çeperinin gelişmesini sağlar.Dişiliğe ait seconder karekterlerin oluşmasını sağlar.
Progesteron : Sarı cisimden salgılanır.Embriyonun uterusa tutunmasını sağlar.
Oksitosin :Uterusun kasılmasını sağlayarak doğumu kolaylaştırır.

VI. HAYVANLARDA GELİŞME
Eşeyli üreyen hayvanlarda zigotun gelişiminde ana evreler genelde aynıdır. Türlerin yumurta tiplerinin özeliklerine göre bazı farklılıklar gözlemlenir.
Zigottan ergin bir bireyin oluşumuna kadar gerçekleşen olaylar gelişme olarak tanımlanır. Gelişmedeki temel olaylar:
* Hücre bölünmesi
* Büyüme
* Farklılaşma olaylarıdır.
Hücre Bölünmesi: Zigot oluştuktan sonra başlayıp yaşam boyu devam eden mitoz bölünmelerdir. Zigottan erginlik dönemine kadar hızlı, erginlikte normal, yaşlılıkta ise yavaştır.
Büyüme: Canlının hücre sayısının artmasıyla meydana gelen hacimsel artıştır. Zigotun ilk bölünmelerinde hücre sayısı artar, ancak hücrelerde büyüme olmaz. Hücrelerdeki besin tüketildiği için, hücreler gittikçe küçülürler.
Büyüme hayvanlarda belirli bir yaş döneminde sona erer. Bitkilerde ise yaşam boyu devam eder.
Farklılaşma: Zigottan oluşan ilk hücreler birbirinin aynıdır. Zamanla hücreler farklılaşarak özel görevler üstlenirler. Sonuçta oluşan hücrelerin yapıları ve görevleri değişir. Her hücre zigottaki tüm genleri taşır. Aktif genlerin farklı olması hücrelerin farklılaşmasını sağlar.
Döllenme ile çoğalan tüm hayvanlarda gelişmenin başlangıç evreleri birbirine çok benzer. Türe özgü özellikler en son ortaya çıkar.
Döllenmiş yumurta (zigot), çok hızlı bölünme özelliği gösterir. Gelişmenin ilk evrelerinde zigotta görülen mitoz bölünmelere "segmentasyon" denir. Segmentasyon zigotun madde miktarını artırmadan gittikçe küçülen hücrelere bölünmesidir. Oluşan hücreler aynı genetik yapıdadır. Bölünmelerin şeklini ve oluşan hücrelerin büyüklüklerini belirleyen yumurtadaki vitellüs miktarı ve vitellüsün hücre içindeki dağılımıdır. Bölünme sonucu oluşan hücrelere blastomer denir. Blastomerler mitozla bölünmeye devam ederler. Çok sayıda küçük blastomerden oluşan evreye morula denir. Moruladaki embriyonun ağırlığı zigota göre azdır. Çünkü zigotta bulunan vitellüs tüketilmiştir.

Moruladan sonra hücreler tek tabaka oluşturacak biçimde çevreye çekilirler. Ortada bir boşluk meydana gelir. Bu boşluğa blastosöl adı verilir. Bu evreye de blastula evresi denir. Blastula evresinde de hücrelerde henüz bir farklılaşma yoktur. Hücreler çevreleriyle doğrudan madde alışverişi yaparlar.
Blastuladan sonra bir kısım hücreler blastosöle doğru çökmeye başlar. Bu evreye gastrula evresi denir. Çöken hücreler embriyonun endoderm tabakasını oluşturur. Dışta kalan hücre tabakası da ektodermdir.
Sünger ve sölenterelerde gelişim gastrula evresinde kalmıştır.
Gastrulasyon ile birlikte yeni bir boşluk gastrula (İlk sindirim boşluğu) oluşur. Bu boşluğun oluştuğu ilk çökme noktasına blastopor (ilk ağız) denir.
Sünger ve selentereler dışındaki çokhücrelilerde üçüncü bir tabaka olan mezoderm gelişir. Bu tabaka ektoderm ve endodermden ayrılan hücrelerden meydana gelir.
Mezoderm, ektoderm ve endoderm arasında oluşan düzenli hücre tabakasıdır. Ayrılan hücrelerin bir kısmı boşluklar içindeki mezenşim hücrelerini oluşturur. Mezenşim hücreleri embriyonun bağ dokusu olarak kabul edilir. Mezoderm tabakasının içindeki boşluk ise sölom-dur. Bu evreyi tamamlamış canlılara sölomlular denir.


VII. ORGANOGENEZ
Ektoderm, endoderm ve mezoderm tabakalarının organ sistemlerini oluşturmasıdır. Organogenez;
* Hücrelerin farklılaşan gen faaliyeti
* Hücrelerin hareketi
* Hücreler arasında kümeleşme ve karşılıklı etkileşim ile olur.
Başlangıçta embriyonik tabakalar küçük hücre gruplarına ayrılırlar. Bu gruplar belli doku ve organları oluşturacak şekilde programlanmıştır. Bu hücrelerin bölünmesi ve farklılaşması ile organ taslakları oluşur.

VIII. GELİŞMENİN AÇIKLANMASI
Gelişme hücre bölünmesi, büyüme ve farklılaşmayla oluşan bir olaylar dizisidir.
Son yıllarda yapılan bazı deneyler gelişmenin anlaşılmasına yardımcı olmuştur.

Gelişme sırasında bir doku, diğer bir dokuyu belli bir yönde farklılaştırabilir. Bu olaya embriyonik İndüksiyon denir.
Gözün gelişimi
Gözün gelişmesinde sırayla şu olaylar gözlenir.
* Ön beyinden uzanan iki çıkıntı oluşur.
* Çıkıntılar baş ektodermine doğru şişkinleşir, büyür göz kadehi oluşur.
* Göz kadehinin dış ektoderme değmesiyle dış ektoderminden göz merceği gelişmeye başlar.
* Beyin ektoderminin baş ektodermine teması engellenirse mercek oluşmaz.
* Optik çukur baştaki yerinden alınıp vücudun başka bir yerindeki ektodermle temas ettirilirse bu kısımdaki ektodermden de göz merceği oluşur

Devamını Oku

Lise 2 Biyoloji Dersi Ödev konusu, Konu Anlatımı ve notları, Madde döngüleri

Madde Döngüleri

Ekosistemin cansız öğelerinden olan ve canlılar için hayati önem arz eden maddeler dünyamızda devinimler yaparak bir döngü içerisinde hareket ederler.Maddelerin ekosistem içerisindeki bu dolaşımına madde döngüleri (çevrimler) denir.Bu maddeler su,oksijen,karbon,azot ve fosfor dur.

1.Su döngüsü:Doğadaki su döngüsü denizler,karalar,göller,nehirlergibi cansız ortamla canlılar arasında olur.Bu sırada kısa döngü ve uzun döngü olmak üzere iki farklı döngü gerçekleşir. Kısa döngüde denizler, göller ve nehirlerdeki sular buharlaşır. Oluşan buhar, yağmur ve kar olarak yeryüzüne geri döner. Uzun döngüde, karalardaki buharlaşma ve canlıların solunum, terleme gibi olaylarla verdikleri su buharı at­mosfere karışır. Bunlar, tekrar yağmur, kar olarak karalara ve denizlere döner. Bunun bir kısmı da yer al­tı sularını oluşturur . Suyun döngüsündeki dengenin bozulması, insan yaşamını olumsuz yön­de etkiler. Su döngüsünü bozan başlıca etkenler;

* Atık suların, temizlenmeden su kaynaklarına verilmesi,

* Ormanların ve diğer yeşil alanların azaltılması,

* Yeraltı sularının fazla miktarda kullanılması,

* Hava kirliliği nedeniyle asit yağmurlarının oluşmasıdır.

B. Karbon Döngüsü

Karbon, canlıların yapısını oluşturan temel maddedir. Bunun kaynağı da atmosferde ve sularda çözünmüş olan karbon dioksittir (C02). Fotosentez olayında, hava­daki C02 yeşil bitkiler tarafından alınınca, C02'in karbonu fotosen­tez yapan canlılara geçer. Bitkiler­den besinlerle hayvanlara aktarı­lır. Bu arada besinlerin yıkılması sonucu oluşan C02 tekrar atmos­fere döner. Ayrıca bitki ve hay­vanların ölüleri ve artıkları, ayrıştırıcılar tarafından parçalanarak C02 oluşur. Oluşan bu C02 tekrar at­mosfere geçer. Bu arada bitki ve hayvan fosillerinin toprak altında uzun süre kalmasıyla oluşan kö­mür, petrol gibi yakıtlar ve kuru­muş bitki dokuları yanınca oluşan C02 de atmosfere karışır. Böylece karbon, canlı ve cansız çevre arasında devirsel olarak kullanılır.

Fosil yakıtlarının fazlaca kullanılması ve yeşil alanların azalması sonucu atmosferdeki C02 miktarı gi­derek artmaktadır. Atmosferde C02'in birikmesi, karbon döngüsünü olumsuz yönde etkileyerek sera et­kisi yaratır. Sera etkisi sonucu, yeryüzünden atmosfere verilen ısı, C02 tarafından tutulur ve dağılması önlenir. Bu olay yeryüzünün ısınarak buzulların erimesi ve sonuçta okyanuslardaki suların yükselmesi gi­bi olumsuzluklar yaratmaktadır. Karbon devrinin, dolayısıyla doğanın dengesinin bozulmaması için;

- Yeşil alanların korunup artırılması,

- Fosil yakıt kullanımını azaltacak önlemlerin alınması gerekir. Böylece doğanın ve insanlığın gele­ceği korunabilir.

C. Oksijen Döngüsü

Oksijen döngüsü de C02 döngüsüne çok benzer.

Doğadaki oksijenin bir kısmı atmosferde serbest oksijen molekülleri (02) hâlinde, bir kısmı da orga­nik maddeler ve aynca C02, H20 gibi bileşiklerin yapısında bulunur.

Fotosentez yapan organizmalar, C02 ve H20 kullanılıp organik maddeleri üretirken ortama serbest 02 verirler. Canlıların yaptıkları oksijenli solunumda, dışarıdan 02 alınır. Solunum sonunda dışarıya C02 ve H20 verilir. Bir yandan da yanabilen maddelerin oksitlenmesiyle bu maddelerdeki ve havadan alınan 02 yine H20 ve C02 hâlinde dışarı verilir.

Solunum ve yanma olayları sonucu oluşan CP2 ve H20, fotosentetik canlılar tarafından yeniden alı­nır. Alınan C02 ve H20, organik maddeler ve 02 e dönüştürülür. Böylece döngü sürüp gider .

D. Azot Döngüsü

Atmosferde bol mik­tarda (% 78) azot (N2) bulun­masına karşılık canlılar bunu doğrudan alıp kullanamaz. Canlılar, azotu ancak azot bi­leşikleri (azotlu maddeler) hâlinde alır. Bu amaçla hay­vanlar amino asitlerden, bit­kiler çözünmüş azot tuzlarından azot gereksinimlerini karşılar. Azot döngüsü, aşamalı olarak aşağıdaki gibi gerçekleşir.

* Ölen organizmaların yapısındaki azot bileşikleri toprağa karı­şır. Bir yandan da hayvanların boşaltım arağı olan amonyak gibi azot­lu maddeler de doğaya verilir.

* Toprak ve sularda bulunan bakteriler bu azot bileşiklerini par­çalar. Parçalama sırasında çeşitli maddelerin yanında amonyak (NH3) ve serbest azot (N2) oluşarak ortama karışır.

* Amonyak, kimyasal tepkimelerle amonyum tuzlarına dönü­şür.

* Bazı özel bakteriler, amonyum tuzlarını nitrit (N02) ve nitratla­ra (N03) dönüştürür. Baklagillerin köklerindeki gibi azot bağlayıcı bak­terilerle algler, havanın serbest azotunu nitrit ve nitratlara dönüştürür. Bu arada şimşek ve yıldırım da havadaki azottan nitrat oluşumunu sağlar.

* Suda kolayca çözünen nitratlar, bitkilerin kökleriyle alınıp kul­lanılır. Kullanılan azotla bitkilerin protein, nükleik asit gibi azotlu mad­deleri üretilir. Bunların bir kısmı bitkilerle beslenen hayvanların vücu­duna geçer. Azot oksitleri vb. gazların yapay olarak bol miktarda üre­tilip kullanılması, ozon tabakasının incelmesine neden olur.

Yukarıda sıralandığı gibi canlılarla cansız çevre arasında azot döngüsü gerçekleşir. Azotun asıl kaynağı olan atmosferdeki azotun azalmaması, azot döngüsü ve doğal dengenin bozul­maması için;.

- Gübre üretiminde hava azotunun aşırı kullanılması engellenmeli,

- Fosil yakıtların aşırı kullanılması yerine güneşten, rüzgârdan enerji üreten alternatif enerji kaynaklarının kullanılması sağlanmalıdır.

E. Fosfor Döngüsü

Su, kayaların üzerinde akarken zamanla kayaların üst kısmını aşındınr. Bu arada kayalardan parça­lar kopup suyla sürüklenir. Sularla sürüklenen fosfatlar denizlerin dibinde birikir.

Fosfatlann çok azı, balıkların ve deniz kuşlannın faaliyetleriyle tekrar karalara döner. Örneğin; de-

niz kuşları karalara bıraktıkları fosfat bakımından zengin dışkılarıyla (gübre) fosforun yeniden devreye girmesinde önemli rol oynar. Balıkların, insan ve hayvanlar tarafın­dan yenilmesiyle de fosforun denizlerden karalara geç­mesi sağlanır. Böylece fosfor karalardan denizlere, deniz­lerden tekrar karalara taşınarak döngü gerçekleşir.

Tüm canlılar, DNA, RNA, ATP gibi molekülleri sentezlemek için fosfor bileşenlerine gereksinim duyar. Fos­foru, bitkiler suyla birlikte fosfat tuzlan hâlinde alıp orga­nik fosfatlara dönüştürür. Hayvanlar da fosforu içme su­yuyla yedikleri besinlerle inorganik ve organik fosfatlar olarak alır. Canlıların artıklarıyla ölüleri ayrıştırılınca fosfor bileşikleri tekrar doğaya dönerek fosfor döngüsü sağlanır.

Devamını Oku

Lise 1 Biyoloji sru cevao ders çalışma

1. Hücre zarının görevi nedir?
Hücre içi ile hücre dışı arasında madde alış verişini sağlayan esnek, canlı ve seçici geçirgen bir zardır.
2. Endoplazmik retikulum kaç çeşittir ve görevi nedir?
Üzerine ribozom taşıyan granüllü ve granülsüz olmak üzere iki çeşittir. Hücre içinde maddelerin taşınması, depolanması ve kimyasal reaksiyonların yapıldığı yerdir.
3. Sentrozomun görevi nedir?
Kendini çoğaltmak ve bölünme sırasında iğ ipliklerini meydana getirmek.
4. Çekirdeğin görevleri nelerdir?
Metabolizmayı kontrol etmek
Karakterleri oğul canlılara aktarmak.
5. Yaşlanan bitki hücrelerinde bir tek büyük kofulun bulunmasının nedeni nedir?
Bitkilerde metabolizma artığı ürünlerin kofullarda depolanması.
6. Hücre çeperinin yapısı nasıldır?
Selülozdan meydana gelir. Çeper üzerinde kütin, lignin, süberin, kalsiyum ve silisyum gibi maddeler birikerek çeperin farklılaşmasına neden olur.
7.Bitkilerde çiçek ve meyvelerin renklerini ne verir?
Plastidler ve koful özsuyunda bulunan antokyan denilen madde.
8. Hücrenin bölünme nedenlerini yazın.
Hücre yüzeyini artırmak ve hacmini küçültmek için
Hücrenin büyümesi çekirdeğin etki alanını sınırlar. Çekirdeğin etki alanını artırmak için hücre bölünür.
9. Kloroplast ve mitokondrinin ortak özellikleri nelerdir?
Çift zarlıdırlar
Kendilerine ait DNA’ları vardır.
ATP’nin sentezlendiği yerlerdir.
10. Mitoz olayının en önemli sonucu nedir?
Hücreden hücreye kalıtsal devamlılığı sağlar. Mitoz sayesinde, yeni meydana gelen hücreler ana-baba hücrenin sahip oldukları yeteneğin aynısına sahip olurlar. Bu da kendini eşleyen DNA moleküllerinin her oğul hücreye tam bir takım halinde geçmesiyle mümkün olur.
11. Ökaryot hücrelerde hücre bölünmesi hangi iki evreden oluşur?
Mitoz olarak adlandırılan çekirdek bölünmesi ve sitokinez olarak adlandırılan sitoplazma bölünmesi.
12. Mitoz bölünmenin safhalarının isimleini sırasıyla yazın.
Profaz, metafaz, anafaz, telofaz
13. İnsan gametinde kaç kromozom bulunur?
İnsan gametinde 23 kromozom bulunur? Bunların kaç tanesi otozom, kaç tanesi gonozomdur?
İnsan gametinde 23 kromozom bulunur. Bunlardan 22 tanesi otozom, 1 tanesi gonozomdur.
14. İnsanlarda erkeklerin ve dişilerin vücut hücrelerindeki kromozom formülünü yazınız.
Erkeklerde (44 + XY), Dişilerde (44 + XX)
15. Bitki hücresinin mitoz bölünme sırasında ara plağı ile ikiye bölünmesinin nedeni nedir?
Hücre zarının dışında selüloz çeperin bulunması.
16. Mayoz bölünme hangi hücrelerde görülür?
Üreme organlarında üreme ana hücrelerinde (Yumurtalık ve testislerde) görülür.
17. Mayoz bölünme ile ne sağlanır?
Dölden döle kromozom sayısının sabit kalması korunur.
Gen çeşitliliğine sebep olur.
18. Oogenezde aktif olmayan hücrelere ne ad verilir?
Kutup hücreleri.

19. İnsanlar ve amipler arasında mitoz bölünme hangi yönden farklıdır?
İnsanlarda mitoz bölünme büyüme, gelişme ve eskiyen yerlerin onarımını sağlar. Amiplerde mitoz bölünme çoğalmayı sağlar.
20. Bir insanın bazal metabolizması ölçülürken hangi şartlara dikkat edilmelidir?
En son alınan besinin ölçme işleminden 12 saat önce alınmasına
Ölçme sırasında kişinin tam dinlenme halinde tutulmasına
Ölçme sırasında ortam sıcaklığının belirlenmesine
Vücut yüzeyinin hesaplanmasına
21. ATP’nin molekül yapısı nasıldır?
Adenin denilen azotlu bir organik baz, Riboz denilen 5 karbonlu bir şeker ve üç fosfat grubundan yapılmış bir moleküldür.
22. ATP sentezi kaç yolla olur?
Oksijenli solunum
Oksijensiz solunum
Fotosentez
23. Eğer organizmalar enerjiyi karbonhidratlarda değil, ATP de depolasalardı ne gibi problemler olurdu?
Hücre içi daha asidik olurdu.
Fosfor şu an bulunduğundan daha çok kullanılırdı.
24. Bir nükleotidin yapısında 5 karbonlu şekerle azotlu organik bazın oluşturduğu kısma ne denir?
Nükleozit
25. mRNA’nın görevi nedir?
Hücredeki RNA miktarının % 5’ini oluşturur. DNA da bulunan genetik bilgiyi belli şifreler (kodon) halinde çekirdekten sitoplazmaya aktarır.

26. Hücre hayatında DNA’nın iki önemli görevini açıklayın.
Temel hücresel görevleri kontrol etmek
Genetik direktiflerin oğul döllere aynen iletilmesini sağlamak.
27. DNA modelinden faydalanılarak hangi biyolojik olaylar açıklandı?
DNA’nın hücre bölünmesinden önce kendini nasıl eşlediği
Protein sentezi için nasıl şifre taşıdığı
Mutasyonun nasıl meydana geldiği açıklandı.
28. Genetik şifre nedir? Genetik şifre bütün canlılarda aynı mıdır?
DNA’dan gönderilen hücre içindeki bütün olayları etkileyen mesajlara denir.
Genetik şifre her canlıda farklıdır.
29. DNA’nın neden mRNA gibi bir aracı yardımıyla çalışmak zorunda olduğu düşünülür?
DNA büyük bir molekül olduğu için çekirdekten dışarı çıkmaz. Proteinler çekirdek dışında, endoplazmik retikulum boyunca dağılmış olan ribozomlarda sentezlenirler. Direktiflerin çekirdekten sitoplazmaya taşınabilmesi için bir aracıya ihtiyaç vardır.
30. tRNA’nın protein sentezindeki görevi nedir?
ð tRNA hücre içindeki Amino asitleri tanır ve bunları proteinlerin sentezlendiği ribozomlara taşır.
31. DNA’nın Replikasyon yapması hücre bölünmesi açısından neden önemlidir?
Hücre bölünmesi ile özellikler yeni hücrelere geçer. Bir türün bütün bireylerindeki hücreler aynı tip ve sayıda kromozoma sahip olur.
32. Virüsler, canlılara has özelliklerden hangilerine sahiptirler?
DNA veya RNA içermeleri
Konak hücre içinde üremeleri
Mutasyona uğramaları
Üremeleri sırasında yeni gen kombinezonları oluşturmaları

33. Virüslerin çoğalmasını hangi faktörler sınırlamaktadır?
Virüslerin üremeleri konak hücrelere yayılma ve orada çoğalma yetenekleri ile sınırlıdır.
34. DNA içeren virüslere örnek veriniz?
Bakteriyofaj, çiçek hastalığı, suçiçeği ve uçuk (herpes) virüsü.
35. RNA içeren virüslere örnek veriniz?
Tütün mozaik virüsü, çocuk felci, grip, AİDS, kızamık, kabakulak ve patates, salatalık, marul bitkilerinde hastalık yapan virüsler.
36. Virüslerle mücadele etmek neden zordur?
Çeşitleri fazladır,
Çok küçüktürler
Antibiyotikten etkilenmezler.
Çabuk ürerler ve konakçı canlıyı kullanırlar.
37. Işık enerjisi kullanarak besin sentezleyen bakteriler nasıl adlandırılır?
Fotoototrof bakteriler
38. Şekillerine göre bakterilerin isimlerini yazın.
Yuvarlak (Coccus), çubuk (bacillus), spiral (spirillum), virgül (vibriyon)
39. Bakteriler oksijen ihtiyaçlarına göre nasıl adlandırılırlar?
Oksijen varlığında yaşayanlar (aerob bakteri), oksijensiz ortamda yaşayanlar (anaerob bakteri), her iki ortamda da yaşayanlar (geçici aerob ve geçici anaerob bakteriler)
40. Bakterilerde solunum enzimleri nerelerde bulunur?
ð Sitoplazmada veya hücre zarında bulunur.
41. Bakteri populasyonunda geometrik dizi şeklinde çoğalma neden sürekli olmaz?
Bakteriler çoğalmaları için ortamdaki su ve besin maddelerini bitirirler. Bu sırada ortamda alkol ve asitli bileşiklerle beraber zehirli atıklar da meydana gelir. Bu durum bakterilerin sayıca artışını engeller.
42. Bakterilerde endospor nedir ve hangi şartlarda meydana gelir?
Endospor bakteri sitoplazmasının su kaybederek büzülmesi ve etrafının dayanıklı bir zarla çevrilmesiyle bakterinin içinde oluşur. Bu olay üreme değildir. Bakterinin elverişsiz ortamlarda uzun zaman canlı kalabilmesini sağlar. Endospor yüksek sıcaklıkta ve kurak ortamlarda oluşur.
43. Ototrof ve saprofit bakterilerin parazit bakterilere üstün olmasını sağlayan özellik hangisidir?
Gelişmiş enzim sistemine sahip olmaları.
44. Prokaryot bir hücredeki protein sentezinin ökaryot hücreye göre daha hızlı olmasının nedeni nedir?
Çekirdek zarının bulunmaması.
45. Tatlı sularda yaşayan bazı bir hücrelilerdeki Kontraktil kofulların temel görevi nedir?
Fazla suyu aktif taşıma yaparak difüzyonun tersi yönde boşaltmak.
46. Çok hücreli organizmalarda doku, organ ve organ sistemlerine niçin ihtiyaç duyulur?
Organizmanın bütünlüğünün devamı için
Enerjinin korunumu için.
47. Hücrelerin özelleşmesi bir canlıya nasıl üstünlük sağlar.
Enerjinin daha verimli kullanılmasına yol açar.
İri parçalar halinde besinlerden yararlanma imkanı doğar
48. Çok hücreli organizmaların gelişimine bağlı olarak, bir hücreli organizmalarda bulunmayan ne gibi bir özel problem vardır?
İç çevreden atıkların uzaklaştırılması
Besin maddelerinin bütün hücrelere dağıtılması
Organizmanın kendini eşleme olayı
Hücre içi ve hücreler arası kontrol ve koordinasyon.
49. Özelleşmiş hücre nedir?
Belirli görevleri yapmak üzere farklılaşmış, şekil ve yapı bakımından benzer hücrelerdir. Kas ve sinir hücreleri özelleşmiş hücrelerdir.Özelleşmiş hücreler dokuları, organları ve sistemleri meydana getirir.
50. Aktif taşımanın özellikleri nelerdir?
Enerji harcanır
Taşıma az yoğun ortamdan çok yoğun ortama doğrudur
Canlı hücrelerde görülür.
Enzimler kullanılır.
51. Pasif taşımanın özellikleri nelerdir?
Enerji harcanmaz
Taşıma çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğrudur.
Canlı ve cansız hücrelerde görülür.
Sıcaklık ve hareket difüzyonu artırır.
52. Hücrenin çok yoğun ortama konması halinde su kaybetmesi olayına ne ad verilir?
Plazmoliz.
53. Hücrenin az yoğun ortama konması halinde su alarak şişmesi olayına ne ad verilir?
Deplazmoliz
54. Büyük moleküllü katı maddelerin hücre içine aktif taşıma ile alınmasına ne denir?
Fagositoz
55. Büyük moleküllü sıvı maddelerin hücre içine aktif taşıma ile alınmasına ne denir?
ð Pinositoz
56. Deplazmoliz halindeki bir bitki hücresini saf suda bekletmeye devam edildiğinde koful sürekli su alarak büyür ve sitoplazmayı hücre çeperine doğru iter bu olaya ne denir?
Turgor
57. Bitki hücrelerine giren suyun hücrenin içinden dışına doğru yaptığı etkiye ne denir?
Turgor basıncı
58. Doğadaki canlıların özelliklerine, yaşayışlarına ve akrabalık derecelerine göre gruplandırılmasına ne denir?
Sınıflandırma (Taksonomi),
59. Ortak bir atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzer özelliklere sahip, yalnızca kendi aralarında serbestçe üreyebilen ve verimli (kısır olmayan) yavrular oluşturan bireyler topluluğuna ne denir?
Tür
60. Sınıflandırmada kullanılan basamaklar (sınıflandırma) en küçük topluluktan en büyüğüne doğru nasıl sıralanır?
Tür, cins, familya, takım, sınıf, şube, alem olarak sıralanır.
61. Sınıflandırmada alemden türe doğru inildikçe birey sayısı ve ortak özellikler nasıl değişir?
Birey sayısı azalır, ortak özellikler artar.
62. Sınıflandırmada türden aleme doğru çıkıldıkça birey sayısı ve ortak özellikler nasıl değişir?
Birey sayısı artar, ortak özellikler azalır.

63. Havanın serbest azotunu yakalayarak toprakta azotlu bileşikleri oluşturan ve toprağın verimini artıran canlı grubu hangisidir?
Mavi-yeşil algler.
64. Basit bölünme ile çoğalan ve basit beslenme ihtiyaçları olan öncü organizma hangisidir?
Mavi-yeşil algler.
65. Bakterilerin antibiyotiğe ve kimyasal maddelere karşı kazandığı direnci nesiller boyu aktaran DNA kısmına ne denir?
Plazmid
66. Heterotrof bakteri çeşitlerinin isimleri nedir?
Parazit bakteriler
Saprofit (Çürükçül) bakteriler.
67. Güneş enerjisini kullanmadan inorganik maddeleri oksidasyonla elde ettikleri enerji ile su ve karbondioksitten besin üreten bakterilere ne denir?
68. Protozoaların çeşitleri nelerdir?
Kamçılılar (flagellata), Kökayaklılar (Rhizopoda), Sporlular (sporozoa), Sililer (cilliata)
69. Protistlerden olan öglenanın özelliği nasıldır?
Kamçılı olduklarından hareketlidirler bu nedenle hayvan olarak değerlendirilirken, klorofil taşıdıklarından dolayı da bitki olarak değerlendirilirler.
70. İnsanlarda uyku hastalığına sebep olan ve Çeçe sineği tarafından taşınan sporlu canlının adı nedir?
Trypanosoma gambiense

Devamını Oku

BİYOLOJİ 12. SINIF DERS KONULARI

Metabolizma nedir :hücrede gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonların tümüdür.

A-Anabolizma nedir dış ortamdan alınan veya hücredeki reaksiyonlar sonucu oluşan basit moleküllerden hücrenin ihtiyaç duyduğu kompleks veya diğer moleküllerin sentezlenmesidir.Protein,RNA,Fotosentez,Kemosentez vb.

B-Katabolizma nedir dış ortamdan alınan veya hücrede daha önce üretilip işlevlerini kaybetmiş kompleks moleküllerin enerji üretimi veya yapıtaşı üretimi için daha basit moleküllere parçalanmasıdır.Hücre içi ve dışı sindirim,O2 li ve O2 siz solunum

ATP(Adenozintrifosfat):
Yapısı:
1-Adenin nucleotid 2-Riboz 3- 3(Üç) fosforik asit

Özellikleri nelerdir:
1-Yapısında iki yüksek enerjili fosfat bağları bulunur
2-Canlının tüm yaşamsal olaylarında kullandığı enerji kaynağıdır
3-Kolayca başka enerji formlarına dönüştürülebilir.(Elektrik,ısı,kimyasal bağ ,osmotik,ışık vb.)
4-Bütün reaksiyonlara katılabilir
5-Her hücre kendi ATP sini kendi sentezler
6-Hücrede sitoplazma,mitokondri ve kloroplastlarda sentezlenir
7-Hücre yaşamsal olaylarında sitoplazmada veya mitokondride üretilen ATP kullanılır
8-Kloroplastlarda sentezlenen ATP organik madde sentezi ve kloroplastlardaki diğer yaşamsal olaylarda kullanılır
9-Yüksek enerjili son fosfat bağının kopması ile ortama 7300 cal enerji verilir.

Hücrelerde ADP nin sistemden enerji alarak kendine bir fosforik asit bağlayıp ATP haline gelmesine fosforilasyon denir.

Enerji
ADP+P -------------- ATP
(Fosforilasyon)

Fosforilasyonda kullanılan enerji kaynağına göre 4 (Dört) tip fosforilasyon vardır.

1-Sübstrat düzeyde fosforilasyon:
a-Bütün canlılarda görülür
b-Sitoplazmik solunum enzimleri kullanılarak organik maddelerin yapısında bulunan bağ enerjisinin ATP enerjisi haline dönüşmesidir

2-Oksidatif-fosforilasyon:
a-Oksijenli solunum enzimi bulunduran canlılarda gerçekleşir
b-Organik maddeler oksijenli solunum enzimleri ile inorganik yapılara dönüştürülürken açığa çıkan H lerin O2 ye aktarılırken gerçekleşir
c- e.t.s. görev alır

3-Foto-fosforilasyon
a-Klorofil taşıyan canlılarda gerçekleşir.
b-Klorofil ve e.t.s etkisi ile güneş ışık enerjisinin dönüşümü ile gerçekleşir
c-Enzim görev almaz

4-Kemosentetik-fosforilasyon:
a-Oksidasyon enzimi taşıyan bakterilerce gerçekleştirilir
b-İnorganik maddelerin (H,Fe,N,NH3 vb.) oksidasyon enzimleri ile oksitlenmesi ile açığa çıkan kimyasal enerji ile gerçekleşir

Bütün canlılar güneşin ışık enerjisini kullanırlar.Işık enerjisinin canlıların kullanabileceği enerji formuna dönüşmesinde fotosentez ve solunum mekanizmaları rol alır.

Fotosentez Solunum nasıl gerçekleşir
Işık -------ATP-------- Glikoz --------- ATP ------------- ( Biyolojik iş)

Biyolojik iş:
Isı,elektrik,osmotik basınç,kimyasal bağ,ışık, mekanik,aktif taşıma vb.

OKSİJEN VE HAYAT

Not: Fotosentezden önce (ozon oluşmadan) organik madde sentezi için gerekli enerji u.v , şimşek , yıldırımlarla gerçekleşirken , fotosentezde madde sentezi için gerekli enerji güneşin görünür ışınları (450-760n.m) ile gerçekleşir .Ozon bu ışınların geçişine engel değildir.

Not: Bugün yaşayan bütün canlılar (Kemosentetik ler hariç) ihtiyaç duydukları organik besini ve oksijeni fotosentezden karşılarlar.

O2 nin önemi:
A-Ozon oluşumunu sağlar.
B-Oksidatiffosforilasyonla yüksek ATP üretimi sağlar.
Not:Oksijen aynı zamanda öldürücü olabilir. Obligat-anaerop bakteriler buna örnektir. Atmosferde O2 oranının artması solunumu engeller. Canlılar O2 nin bu olumsuz etkilerinden sahip oldukları enzimlerle korunur.


Ozon oluşumu fotosentezle başlamıştır.

Enerji
O2--------- O+O (Stratosferde) Oluşan O daha yükseklere çıkarak O2 ile birleşir ve ozon (200 n.m Küçük güneş ışınları)oluşur.

Enerji(200-300 n.m)
O+O2--------- O3 + Enerji -------------- Azotlu bileşikler.
(Ozon)

Ozonun önemini açıklayınız :
A-Zararlı U.V ışınları tutarak karasal yaşamın başlamasına nede olmuştur. Buda canlıların sayı ve çeşitliliklerinde artmaya neden olmuştur.
B-İlkel atmosferde organik madde sentezi bitmiş ve canlılar için organik madde sentez biçimi olarak fotosentez önem kazanmıştır.

Oksijenli solunum ve solunum kat sayısı:
O2 li solunumda organik moleküldeki (C6H12O6) C ve H ler koparılır. Karbon molekülden CO2 olarak ayrılırken , H ler dışarıdan alınan O2 ile birleşerek H2O olarak ayrılır. Bu nedenle glikoz yıkımında CO2 in ayrılımında izlediği yola karbon yolu, su ve ATP oluşumum ile sonuçlanan H ayrılışınada H yolu denir. Oksijenli solunumda e.t.s H yolunda görev alır.

Solunum tipleri:
A-Oksijensiz solunum (Fermantasyon.)

1-Gerçek fermantasyon:
Enzim
C6H12O6 -------------2C2H5OH + CO2 + 2ATP
Glikoz Etil alkol

2-Oksidatif fermantasyon:
Enzim
C2H5OH + O2 ---------------CH3COOH + H2O+ ATP
Etil alkol Asetik asit

B-Oksijenli solunum:
Enzim + ets
C6H12O6 + 6O2 --------------------6CO2 + 6H2O + 38 ATP
Glikoz


O2 siz SOLUNUM:

1-Bazı bakteri ve mayalarda temel enerji üretim biçimi olmakla beraber, Bitki ve bazı hayvanlarında özel durumlarda başvurduğu enerji üretim biçimidir.
2-Glikoliz ve fermantasyon olmak üzere iki evrede gerçekleşir.
3-Glikolizde temel amaç enerji üretimidir. Fermantasyonda ise temel amaç glikoliz sonucu oluşan artık ürünlerin hücreye zarar vermesinin önlenmesidir.
4-Glikoliz bütün canlılarda ortaktır.Fermantasyon ise canlının kullandığı enzime göre oluşum biçiminde ve son ürünlerde farklılıklar görülür.
5-Fermantasyon son ürüne göre adlandırılır;Alkolik,Laktik asit,Asetik asit vb.
6-Fermantasyonda O2 kullanılmaz ancak asetik asit fermantasyonunda O2 kullanılır.

Oksijensiz solunumun evreleri:
A-Glikoliz (Oksijensiz ve oksijenli solunum)
Bütün solunum tipleri glikolizle başlar. Glikoliz bağımsız metabolizmaya sahip bütün hücrelerde görülen bir reaksiyondur. Genel özellikleri:
1-Sitoplazmada gerçekleşir. (Mitokondri ye ihtiyaç yoktur.)
2-Enzimatik reaksiyonlar dizisidir.
3-Bir mol glikozun reaksiyona girmesi için ; İki mol ATP (Aktivasyon enerjisi için) harcanır.
4-Bir mol glikozdan ;
a) İki mol piruvat
b) Dört mol ATP
c) İki mol NADH2 , açığa çıkar.
5-O2 li ve O2 siz solunumların ortak özellikleridir.
6-Temel amaç enerji üretimidir.


B-Fermantasyon nedir nasıl gerçekleşir
1-Sitoplazmada gerçekleşir
2-Enzimatik reaksiyonlardır
3-Temel amaç glikolizde açığa çıkan son ürünlerin hücreye zarar vermesini önlemektir
4-Kullanılan enzime göre son ürünler değişir
5-Son ürüne göre adlandırılması yapılır
6-Bakteri ,mantar ve omurgalılarda çoğunlukla çizgili kaslarda görülür



Fermantasyon için gerekli koşullar nelerdir:
1-Uygun ısı
2-Gerekli enzimler
3-Organik madde(Glikoz vb.)
4-Biyokimyasal ortam (Sitoplazma)

Fermantasyonda açığa çıkanlar:
1-Son ürün (Alkol,Aseton vb.) 2-ATP 3-CO2 4-Isı

Oksijenli solunum:

Oksijenli solunum üç kademede gerçekleşir.
1-Glikoliz: (Sitoplazmada gerçekleşir)

Enzim
Glikoz ------------ 2Piruvat + 2ATP+ 2NADPH2

2-Kreps döngüsü: (Mitokondri matriksinde)

Enzim
Piruvat ------------ 3CO2 + 4NADH2 +1FADH2 + ATP (Bir pürivat için)

3-Oksidatiffosforilasyon: (Mitokondri krista zarlarında)
e.t.s
NADPH2 + 1/2 O2 ---------------- H2O + NAD+ 3 ÂTP
e.t.s
FADH2 +1/2 O2 ------------------ H2O + FAD + 2 ATP




Glikoliz:
Oksijensiz solunumdaki glikolizle aynı temel özellikler gösterir.


Kreps döngüsü:

Özellikleri
1-Eukaryotlarda mitokondride , prokaryotlarda sitoplazmada mesezom denen zar kıvrımlarında gerçekleşir
2-Pirüvatla başlar
3-Mitokondriye geçen her piruvata karşılık 3 CO2 , (substrat düzeyde) 1 ATP, 1 FADH2 ve 4 NADH2 oluşur.
4-Enzimatik reaksiyonlardır
5-Isı,PH,aktivatör ve inhibitörlerden etkilenir.
6-O2 varlığında gerçekleşen reaksiyonlardır.
7-Diğer organik moleküllerin solunum reaksiyonuna katıldığı evredir.


Oksidatif fosforilasyon:
Oksidatif fosforilasyon özellikleri
1-Mitokondri zarları (Bakterilerde mesezom denen zar kıvrımlarında gerçekleşir
2-Piruvat tan ayrılan H lerin O2 ye aktarımıdır
3-NAD,FAD,CoQ,Sitokromlar ve O2 görev alır
4-NAD+ ile taşınan her 2H çiftine karşılık e.t.s de 3 ATP sentezlenir
5-FAD+ ile taşınan her 2H çiftine karşılık e.t.s de 2 ATP sentezlenir
6-1 Glikozun yıkımından e.t.s üzerinden toplam 34 ATP sentezlenir
7-1 Glikoz için e.t.s de O2 ye aktarılan H lerden 24 H2O üretilir:


Solunumda enerji üretim aşamaları
[Resim: solunumenerjiuretimlu4.png]


Solunum aşamaları ilişkileri
[Resim: solunumasamalariiliskilqv4.png]


Değişik organik moleküllerde oksijen kullanımı ve enerji üretimi durumu
CO2
Solunum kat sayısı: R.Q=---------- Sonuç kullanılan maddeye göre değişir.
O2

CO2
Karbonhidratlarda RQ =---------- =1 olur.
O2

6CO2
Örnek: Glikoz (C6H12O6) için: RQ=------------ = 1
6O2
CO2
Yağlarda RQ = ----------- = X X > 1 çıkar,.buda daha fazla oksijen tüketmek demektir
O2

Yağlarda oksijen oranı az olduğu için solunumda yağların yıkımı için çok O2 kullanılır ve diğer organik maddelere oranla daha fazla ATP üretilir.
36 CO2
Örnek: Oleik asit (2C18H34O2) + 51 O2 =-----------= 0,7
51 O2

CO2
Alkol vb maddelerde RQ=--------- = X X<1 çıkar . Çünkü alkollerde oksijen oranı fazladır.
O2

4CO2 4
Örnek: C4H4O8 + O2 =--------------= --------= 4
O2 1

Solunum hızına etki eden faktörler:
1- Isı 2 - O2 yoğunluğu 3- PH 4 -CO2 miktarı 5-Ket vurucular (Zehirler) 6 - Uyaranlar.

Solunum hızı: Bitkilerde ; farklı organ ve dokularda solunum hızları farklıdır. Bitkisel organlarda solunum hızı şu şekilde sıralanır: Yaprak – Kök – Gövde. Doku olarak en hızlı solunum kambiyumda görülür.

Bitkilerde solunum hızını artıran faktörler.
1-Köklenme
2-Yaralanma
3-Tohum ıslanması
4-Tomurcuklanma

Oksijenli ve oksijensiz solunumun ortak özellikleri:
1-Glikoliz evresi ile başlamaları
2-Glikozun aktivasyonu için ATP kullanılması
3-Reaksiyonlar sonunda ATP sentezlenmesi
4-Isının açığa cıkması
5-CO2 nin açığa çıkması (Laktik asit fermantasyonu hariç)
6-Substrat düzeyde fosforilasyonun gerçekleşmesi
7-Enzim kullanılır

Oksijenli solunumu Oksijensiz solunumdan ayıran farklar:
1- O2 kullanılması
2- H2O nun açığa çıkması
3- e.t.s nin görev alması
4- Oksidatif fosforilasyonun gerçekleşmesi
5- Glikozun CO2 ve H2O ya kadar parçalanması
6-Yüksek ATP üretimi (Bir glikozdan 38 ATP)


Oksijenli solunumun karşılaştırılması

A-Fotosenteze özgü özellikler
1-Klorofile ihtiyaç duyulması
2-Işıkta gerçekleşmesi
3-Organik madde sentezlenmesi
4-CO2 ve H2O tüketilmesi
5-Ağırlık artışı olması
6-Endotermik olması
7-Işık enerjisini ATP ve Kimyasal bağ enerjisine çevirmesi

B-Oksijenli solunuma özgü özellikler
1- Oksijenli solunum enzimlerine (Mitokondri) ihtiyaç duyması
2- Besin ve O2 nin tüketilmesi
3-CO2 ve H2O nun açığa çıkması
4-Ağırlık azalması olması
5-Ekzotermik olması
6-Kimyasal bağ enerjisini ATP enerjisi haline çevirmesi

C-Fotosentez ve O2 li solunumun ortak özellikleri
1-Enzim kullanılması
2- e.t.s kullanılması
a-Solunumda: NAD-FAD-sitokrom
b-Fotosentezde:NADP-ferrodoksin-plastokinon-sitokrom
3-Isının açığa çıkması
4-ATP üretilmesi
Devamını Oku

Lise 4 biyoloji dersi konu anlatımı ve ders notları Genetik Bilgisi

NÜKLEİK ASİTLER
(RNA-DNA)

RİBONÜKLEİK ASİT (RNA)
RNA'lar ribonukleotitlerinbirbirlerine bağlanması ile meydana gelen tek zincirli nukleik asitlerdir. DNA molekülleri ile kıyaslandığı zaman boyları daha kısadır. Hemen hemen bütün hücrelerde bol olarak bulunmaktadırlar. Gerek prokaryotik gerek ökaryotik hücrelerde genellikle üç ana sınıf RNA'ya rastlanmaktadır. Bunlar mesencır RNA (mRNA), ribozomal RNA (rRNA) ve transfer RNA (tRNA) dır. Bütün RNA'lar tek zincirli özel bir baz dizisine, karakteristik bir molekül ağırlığına sahip ve belirli bir biyolojik fonksiyonu yerine getirmektedir.
MESENCIR RNA (mRNA)
DNA'da saklı bulunan genetik bilginin, protein yapısına aktarılmasında kalıplık görevi yapan aracı bir moleküldür. mRNA ribozomlara tutunur ve DNA'dan aldığı genetik şifreye göre sentezlenecek proteinin amino asit sırasını tayin etmektedir. Her mRNA molekülü, DNA üzerinde bulunan ve gen adı verilen belirli bir bölge ile komplementerlik göstermektedir. Tek bir ökaryotik hücre yaklaşık 10.000 farklı mRNA molekülü ihtiva etmekte ve bunların her birinden bir veya daha fazla polipeptid zinciri sentezlemektedir.
TRANSFER RNA (tRNA)
tRNA'lar da ribonukleotidlerin polimerize olması ile meydana gelmiş, çok kıvrımlar gösteren ve tek zincirli yapıya sahip bir RNA çeşididir. tRNA'lar yonca yaprağına benzeyen üç boyutlu yapılarında yer yer çift sarmallı bir durum göstermektedir. Zincirde yer alan ribonukleotid sayısı 70 ile 99 arasında, molekül ağırlığı ise 23.000 ile30.000 dalton arasında değişmektedir. Doğada yer alan 20 aminoasitin her biri için en az bir tRNA molekülü bulunmaktadır. tRNA'lar adaptörlük görevi yaparak bir uçlarına bağladıkları amino asiti, ribozoma tutunmuş mRNA'nın taşıdığı kodono göre polipeptid zincirine dizerler. tRNA'lar üç bazdan meydana gelen antikodon adı verilen uçları ile yine mRNA üzerinde bulunan ve kodon adı verilen bölgeye geçici bağlanarak amino asitlerin mRNA üzerindeki şifreye göre doğru bir şekilde dizilmelerini temin etmektedir.
RİBOZOMAL RNA (rRNA)
rRNA'lar ribozomların ana yapısal elementi olup yaklaşık olarak ribozom ağırlığının % 65'ini teşkil ederler. Prokaryotik hücrelerde 3 çeşit, ökaryotik hücrelerde ise 4 çeşit rRNA bulunmaktadır. Ribozomal RNA'lar ribozomların yapı ve fonksiyonlarında önemli rpller oynamaktadır.
Bunlara ilave olarak ökaryotik hücrelerde iki çeşit RNA daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi heterojen nuklear RNA (hnRNA)'lardır. Bunlar ökaryotik hücrede sentezlenen ve prosese uğramamış öncül mRNA molekülleridir. İkincisi ise küçük nuklear (snRNA)'dır ve yine öncül mRNA moleküllerinin prosese uğraması esnasında ortaya çıkmaktadırlar.
DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT (DNA)
Genetik olayların hücrede moleküler düzeydeki temeli genetik materyal görevini üstlenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır. Nükleik asitlerin iki türü olan deoksiribonükleik asit DNA ve ribonükleik asit RNA temelde aynı yapısal özelliklere sahiptir.
Genler, DNA‘daki bazı kimyasal dizilimler olan nükleotidlerden meydana gelmiştir. Çoğunluk kromozomların içersinde bulunurlar. Ayrıca DNA molekülü prokaryotlarda (Bakteriler) kromozom dışı genetik sistem, olan plazmidlerde, Ökaryotik hücrelerde genetik materyalin kromozomlar (Nukleus) dışında temel olarak (hayvan ve bitkilerde) mitokondri ve (sadece bitkilerde ve alglerde) kloroplastlarda bulunduğu bilinmektedir.
1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün kendine has özelliklere sahip bir çift sarmal yapı halinde bulunduğunu ileri sürdüler. Bu araştırıcıların önerdikleri DNA yapısı o tarihlerde başka araştırıcılar tarafından ortaya konulan DNA ya ilişkin önemli bulgulara dayanmaktadır. Bunlardan biri, Wilkins ve Franklin tarafından, izole edilmiş DNA fibrillerinin X-ray ışınlarını kırma özelliklerinin açıklanmasıdır. Elde edilen X ışını fotoğrafları, DNA nın zincirlerindeki bazların diziliş sırasına bağlı olmaksızın, çok düzenli biçimde dönümler yapan bir molekül olduğunu göstermektedir. Ayrıca TMV (tütün Mozaik Virusu) üzerinde yapılan çalışmalar da DNA ile ilgili çalışmalarda ışık tutmuştur.
Bir başka önemli bulguda Chargaff tarafından saptanmıştır. Herhangi bir türe ait DNA nın nükleotidlerine parçalandığında serbest kalan nukleotidlerde adenin miktarının timine, guanin miktarının da sitozine daima eşit olduğunun saptanmasıdır.. Yani Chargaff kuralı‘na göre doğal DNA moleküllerinde adeninin timine veya guaninin sitozine oranı daima 1’e eşittir. (A/T=1 ve G/C=1).
İşte Watson ve Crick bu bulguları değerlendirerek böyle özelliklere sahip DNA makro molekülünün sekonder yapısına ait bir model geliştirdiler. Bu modele göre, bir çok sorunun açıklanması yapılabildiğinden dolayı 1962 yılında bu iki bilim adamına Nobel Ödülü verildi.
Bu modele göre;
DNA molekülü, heliks (=sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir. Kollarını, yani merdivenin kenarlarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir. Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır. İki kolun arasındaki merdiven basamaklarında gelişigüzel bir sıralanma yoktur; her zaman Guanin (G), Sitozin’in (C ya da S); Adenin (A), Timin’in (T) karşısına gelir. Hem pürin (yani adenin ve guanin) ile pirimidin (yani sitozin ile timin) arasındaki hidrojen bağları, hemde diğer bağlar, meydana gelen heliksin düzgün olmasını sağlar. Pürin ve pirimidin bazları, yandaki şekerlere (Riboz), glikozidik bağlarla bağlanmıştır. Baz, şeker ve fosfat kombinasyonu, çekirdek asitlerinin temel birimleri olan nükleotidleri meydana getirmiştir. Dört çeşit nükleotid vardır. Bunlar taşıdıkları bazlara göre isimlendirilirler (Adenin, Guanin, Sitozin,Timin).

DNA molekülü kendini oluşturan nukleotidlerin sayısına bağlı olarak, büyüklüğü türden türe değişen, uzun zincir şeklinde bir yapı gösterir. İnsanda bu zincirin uzunluğu açıldığında 2 metreye kadar varabilir. Bütün halinde eldesi zincirin hassas ve kırılgan yapısından ötürü çok güçtür.
İki polinükleotid zincirin şeker fosfat omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit çaplı ve sağ yöne doğru dönümler meydana getirir. Nükleotidlerin bazları molekülün omurgasının iç kısmında bulunur. Bazların konumları sarmalın eksenine 90 derece açı yapacak şekilde konumlanmıştır. Birbirine komşu baz çiftlerinin dönümleri arasındaki uzaklık 3,4A dür. Ayrıca her baz çifti komşusuna 36 derecelik açı yapacak şekilde yerleşmiştir. Buna göre, yaklaşık 10 baz çifti 360 derecelik tam bir dönümü tamamlayacağından, her dönümün boyu 34A dür.
İki polinükleotid zincirdeki nukleotidler karşılıklı olarak birbirlerine hidrojen bagları ile bağlanmıştır. Bu bağ fosfor bağları kadar kuvvetli olmadığı için pH değişikliği, sıcaklık basınç gibi faktörlerde kolaylıkla birbirlerinden ayrılabilmektedir. DNA nın kendi kopyasını yapması ve gen anlatımı, nukleotidler arasındaki hidrojen bağlarının ayrılması ile gerçekleşmektedir.
Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir. Kovalent ester bağları veya fosfodiester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir. Fosfodiester bağlarının varlığı DNA molekülünün tek zincirli yapı halinde iken bile dayanıklı ve stabil yapıda olmasını sağlar. Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan kovalent bağ kırılmalarını gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir.
Nukleotidlerin yapısı bazik olmasına karşın oımurgadaki PO4(fosforik asit) grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten kaynaklanır.
Hidrojen bağları daima bir pürin(A,G) ile bir pirimidin (T,C) bazı arasından meydana gelir. A-T baz çiftinde 2 hidrojen bağı, G-C baz çiftleri arasında ise 3 hidrojen bağı bulunmaktadır. Hidrojen bağlarının özelleşmesi; anahtar kilit modelinini andıran, uygun nukleotid moleküllerinin karşılıklı gelerek birbirlerine yine uygun sayıda hidrojen bağları ile bağlanmasını sağlar. Böylece zincirin bir kolunda bulunan nukleotidlerin dizilişi,karşı kolda bulunan nukleotidlerin dizilişini bir çeşit dikte ve kontrol eder. Tesadüfe bırakmayan bir titizlikle molekül yapısı oluşturulur ve kontrol edilir.
DNA molekülünün en önemli özellik iki polinükleotid zincirin birbirinin tamamlayıcısı olmasıdır. Pozitif (+) ve negatif (–) iki polinukleotid zincirlerinin tamamlayıcılık özelliği,genetik materyalin işlevlerini doğru biçimde nasıl yapabildiğinin açıklanması açısından DNA’nın en önemli temel özelliklerinin başında gelir.
DNA çift sarmalının dikkate değer ve önemli bir özelliği, molekülü oluşturan zincirlerin birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmesi ve yeniden birleşebilmesidir. Protein sentezi ve Dna replikasyonu (kendi kopyasını oluşturması) bu özellik sayesinde meydana gelebilir. DNA’nın iki zinciri, birbirine sadece H bağları ve hidrofobik etkileşimlerle bağlı olmaları nedeni ile, nükleotidleri arasındaki kovalent bağlardaki herhangi bir kopma olmaksızın çözülebilir (denatürasyon). Aynı şekilde çözülmüş molekülün zincirleri tamamlayıcı bazları arasında H bağlarının oluşumu ile birleşip sarmal yapıyı yeniden oluşturabilir (renatürasyon).
Nükleotidler arasındaki fosfor bağlarının kopması nedeniyle nükleotidlerin yerine başka nukleotid veya nukleotid dizisinin geçmesi mutasyonlara yol açar.Bu mutasyonların tek zincirli RNA molekülünde oluşma olasılığı çift zincirli DNA molekülüne göre daha fazladır.Mutasyonların neticeleri ölümcül olabilir. Evrimsel gelişim içinde mutasyonların menfi yada müspet etkileri gözardı edilemeyecek noktadadır. Günümüzde viral hastalıkların başında gelen AIDS’in önüne geçilememesinin en geçerli nedeni genomu tek zincirli RNA olan virusun sürekli mutasyonlar geçirerek kendini sürekli yenilemesi gösterilebilir..

(Yukarıdaki bilgiler Prof. Dr. Engin M. GÖZÜKARA 'nın BİYOKİMYA adlı kitabından yararlanılarak yazılmıştır.)
RNA-DNA
RİBONÜKLEİK ASİT (RNA)
RNA'lar ribonukleotitlerinbirbirlerine bağlanması ile meydana gelen tek zincirli nukleik asitlerdir. DNA molekülleri ile kıyaslandığı zaman boyları daha kısadır. Hemen hemen bütün hücrelerde bol olarak bulunmaktadırlar. Gerek prokaryotik gerek ökaryotik hücrelerde genellikle üç ana sınıf RNA'ya rastlanmaktadır. Bunlar mesencır RNA (mRNA), ribozomal RNA (rRNA) ve transfer RNA (tRNA) dır. Bütün RNA'lar tek zincirli özel bir baz dizisine, karakteristik bir molekül ağırlığına sahip ve belirli bir biyolojik fonksiyonu yerine getirmektedir.
MESENCIR RNA (mRNA)
DNA'da saklı bulunan genetik bilginin, protein yapısına aktarılmasında kalıplık görevi yapan aracı bir moleküldür. mRNA ribozomlara tutunur ve DNA'dan aldığı genetik şifreye göre sentezlenecek proteinin amino asit sırasını tayin etmektedir. Her mRNA molekülü, DNA üzerinde bulunan ve gen adı verilen belirli bir bölge ile komplementerlik göstermektedir. Tek bir ökaryotik hücre yaklaşık 10.000 farklı mRNA molekülü ihtiva etmekte ve bunların her birinden bir veya daha fazla polipeptid zinciri sentezlemektedir.
TRANSFER RNA (tRNA)
tRNA'lar da ribonukleotidlerin polimerize olması ile meydana gelmiş, çok kıvrımlar gösteren ve tek zincirli yapıya sahip bir RNA çeşididir. tRNA'lar yonca yaprağına benzeyen üç boyutlu yapılarında yer yer çift sarmallı bir durum göstermektedir. Zincirde yer alan ribonukleotid sayısı 70 ile 99 arasında, molekül ağırlığı ise 23.000 ile30.000 dalton arasında değişmektedir. Doğada yer alan 20 aminoasitin her biri için en az bir tRNA molekülü bulunmaktadır. tRNA'lar adaptörlük görevi yaparak bir uçlarına bağladıkları amino asiti, ribozoma tutunmuş mRNA'nın taşıdığı kodono göre polipeptid zincirine dizerler. tRNA'lar üç bazdan meydana gelen antikodon adı verilen uçları ile yine mRNA üzerinde bulunan ve kodon adı verilen bölgeye geçici bağlanarak amino asitlerin mRNA üzerindeki şifreye göre doğru bir şekilde dizilmelerini temin etmektedir.
RİBOZOMAL RNA (rRNA)
rRNA'lar ribozomların ana yapısal elementi olup yaklaşık olarak ribozom ağırlığının % 65'ini teşkil ederler. Prokaryotik hücrelerde 3 çeşit, ökaryotik hücrelerde ise 4 çeşit rRNA bulunmaktadır. Ribozomal RNA'lar ribozomların yapı ve fonksiyonlarında önemli rpller oynamaktadır.
Bunlara ilave olarak ökaryotik hücrelerde iki çeşit RNA daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi heterojen nuklear RNA (hnRNA)'lardır. Bunlar ökaryotik hücrede sentezlenen ve prosese uğramamış öncül mRNA molekülleridir. İkincisi ise küçük nuklear (snRNA)'dır ve yine öncül mRNA moleküllerinin prosese uğraması esnasında ortaya çıkmaktadırlar.
DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT (DNA)
Genetik olayların hücrede moleküler düzeydeki temeli genetik materyal görevini üstlenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır. Nükleik asitlerin iki türü olan deoksiribonükleik asit DNA ve ribonükleik asit RNA temelde aynı yapısal özelliklere sahiptir.
Genler, DNA‘daki bazı kimyasal dizilimler olan nükleotidlerden meydana gelmiştir. Çoğunluk kromozomların içersinde bulunurlar. Ayrıca DNA molekülü prokaryotlarda (Bakteriler) kromozom dışı genetik sistem, olan plazmidlerde, Ökaryotik hücrelerde genetik materyalin kromozomlar (Nukleus) dışında temel olarak (hayvan ve bitkilerde) mitokondri ve (sadece bitkilerde ve alglerde) kloroplastlarda bulunduğu bilinmektedir.
1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün kendine has özelliklere sahip bir çift sarmal yapı halinde bulunduğunu ileri sürdüler. Bu araştırıcıların önerdikleri DNA yapısı o tarihlerde başka araştırıcılar tarafından ortaya konulan DNA ya ilişkin önemli bulgulara dayanmaktadır. Bunlardan biri, Wilkins ve Franklin tarafından, izole edilmiş DNA fibrillerinin X-ray ışınlarını kırma özelliklerinin açıklanmasıdır. Elde edilen X ışını fotoğrafları, DNA nın zincirlerindeki bazların diziliş sırasına bağlı olmaksızın, çok düzenli biçimde dönümler yapan bir molekül olduğunu göstermektedir. Ayrıca TMV (tütün Mozaik Virusu) üzerinde yapılan çalışmalar da DNA ile ilgili çalışmalarda ışık tutmuştur.
Bir başka önemli bulguda Chargaff tarafından saptanmıştır. Herhangi bir türe ait DNA nın nükleotidlerine parçalandığında serbest kalan nukleotidlerde adenin miktarının timine, guanin miktarının da sitozine daima eşit olduğunun saptanmasıdır.. Yani Chargaff kuralı‘na göre doğal DNA moleküllerinde adeninin timine veya guaninin sitozine oranı daima 1’e eşittir. (A/T=1 ve G/C=1).
İşte Watson ve Crick bu bulguları değerlendirerek böyle özelliklere sahip DNA makro molekülünün sekonder yapısına ait bir model geliştirdiler. Bu modele göre, bir çok sorunun açıklanması yapılabildiğinden dolayı 1962 yılında bu iki bilim adamına Nobel Ödülü verildi.
Bu modele göre;
DNA molekülü, heliks (=sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir. Kollarını, yani merdivenin kenarlarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir. Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır. İki kolun arasındaki merdiven basamaklarında gelişigüzel bir sıralanma yoktur; her zaman Guanin (G), Sitozin’in (C ya da S); Adenin (A), Timin’in (T) karşısına gelir. Hem pürin (yani adenin ve guanin) ile pirimidin (yani sitozin ile timin) arasındaki hidrojen bağları, hemde diğer bağlar, meydana gelen heliksin düzgün olmasını sağlar. Pürin ve pirimidin bazları, yandaki şekerlere (Riboz), glikozidik bağlarla bağlanmıştır. Baz, şeker ve fosfat kombinasyonu, çekirdek asitlerinin temel birimleri olan nükleotidleri meydana getirmiştir. Dört çeşit nükleotid vardır. Bunlar taşıdıkları bazlara göre isimlendirilirler (Adenin, Guanin, Sitozin,Timin).
DNA molekülü kendini oluşturan nukleotidlerin sayısına bağlı olarak, büyüklüğü türden türe değişen, uzun zincir şeklinde bir yapı gösterir. İnsanda bu zincirin uzunluğu açıldığında 2 metreye kadar varabilir. Bütün halinde eldesi zincirin hassas ve kırılgan yapısından ötürü çok güçtür.
İki polinükleotid zincirin şeker fosfat omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit çaplı ve sağ yöne doğru dönümler meydana getirir. Nükleotidlerin bazları molekülün omurgasının iç kısmında bulunur. Bazların konumları sarmalın eksenine 90 derece açı yapacak şekilde konumlanmıştır. Birbirine komşu baz çiftlerinin dönümleri arasındaki uzaklık 3,4A dür. Ayrıca her baz çifti komşusuna 36 derecelik açı yapacak şekilde yerleşmiştir. Buna göre, yaklaşık 10 baz çifti 360 derecelik tam bir dönümü tamamlayacağından, her dönümün boyu 34A dür.
İki polinükleotid zincirdeki nukleotidler karşılıklı olarak birbirlerine hidrojen bagları ile bağlanmıştır. Bu bağ fosfor bağları kadar kuvvetli olmadığı için pH değişikliği, sıcaklık basınç gibi faktörlerde kolaylıkla birbirlerinden ayrılabilmektedir. DNA nın kendi kopyasını yapması ve gen anlatımı, nukleotidler arasındaki hidrojen bağlarının ayrılması ile gerçekleşmektedir.
Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir. Kovalent ester bağları veya fosfodiester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir. Fosfodiester bağlarının varlığı DNA molekülünün tek zincirli yapı halinde iken bile dayanıklı ve stabil yapıda olmasını sağlar. Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan kovalent bağ kırılmalarını gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir.
Nukleotidlerin yapısı bazik olmasına karşın oımurgadaki PO4(fosforik asit) grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten kaynaklanır.
Hidrojen bağları daima bir pürin(A,G) ile bir pirimidin (T,C) bazı arasından meydana gelir. A-T baz çiftinde 2 hidrojen bağı, G-C baz çiftleri arasında ise 3 hidrojen bağı bulunmaktadır. Hidrojen bağlarının özelleşmesi; anahtar kilit modelinini andıran, uygun nukleotid moleküllerinin karşılıklı gelerek birbirlerine yine uygun sayıda hidrojen bağları ile bağlanmasını sağlar. Böylece zincirin bir kolunda bulunan nukleotidlerin dizilişi,karşı kolda bulunan nukleotidlerin dizilişini bir çeşit dikte ve kontrol eder. Tesadüfe bırakmayan bir titizlikle molekül yapısı oluşturulur ve kontrol edilir.
DNA molekülünün en önemli özellik iki polinükleotid zincirin birbirinin tamamlayıcısı olmasıdır. Pozitif (+) ve negatif (–) iki polinukleotid zincirlerinin tamamlayıcılık özelliği,genetik materyalin işlevlerini doğru biçimde nasıl yapabildiğinin açıklanması açısından DNA’nın en önemli temel özelliklerinin başında gelir.
DNA çift sarmalının dikkate değer ve önemli bir özelliği, molekülü oluşturan zincirlerin birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmesi ve yeniden birleşebilmesidir. Protein sentezi ve Dna replikasyonu (kendi kopyasını oluşturması) bu özellik sayesinde meydana gelebilir. DNA’nın iki zinciri, birbirine sadece H bağları ve hidrofobik etkileşimlerle bağlı olmaları nedeni ile, nükleotidleri arasındaki kovalent bağlardaki herhangi bir kopma olmaksızın çözülebilir (denatürasyon). Aynı şekilde çözülmüş molekülün zincirleri tamamlayıcı bazları arasında H bağlarının oluşumu ile birleşip sarmal yapıyı yeniden oluşturabilir (renatürasyon).
Nükleotidler arasındaki fosfor bağlarının kopması nedeniyle nükleotidlerin yerine başka nukleotid veya nukleotid dizisinin geçmesi mutasyonlara yol açar.Bu mutasyonların tek zincirli RNA molekülünde oluşma olasılığı çift zincirli DNA molekülüne göre daha fazladır.Mutasyonların neticeleri ölümcül olabilir. Evrimsel gelişim içinde mutasyonların menfi yada müspet etkileri gözardı edilemeyecek noktadadır. Günümüzde viral hastalıkların başında gelen AIDS’in önüne geçilememesinin en geçerli nedeni genomu tek zincirli RNA olan virusun sürekli mutasyonlar geçirerek kendini sürekli yenilemesi gösterilebilir..
Devamını Oku